Öfkem bir fırtına terk edilmiş bir ovada
Yürürken kendime takılır düşerim
Bir köprünün bağlaması iki yüreği
Ne kadar somutsa işte ben de o kadar gerçeğim
Ağaç yanıp küllenince bir rüzgara muhtaç olur
Biraz farklı sevmeliydik
Farklı olanı sevmeliydik
Elma güzeldi herkese göre
Biz kendimize müstakil olan güzeli bulmalıydık
Farklı da yaşamalıydık hani
Dünya hala dönüyor mu?
Bir çocuk ağlarken
Bir insan ölürken sebepsiz
Bir can yanarken çaresiz
Savaşın sesleri yankılanırken kulaklarda
Açlık kepenklerini indirmişken
Kuruyorum günden güne
Sence bir çölden farkım ne
Çöl daha aziz benden
Ki onun misafiri cihanın güneşiydi
Ben bir azazil bekliyorum
Bir misafir mi bir dost mu adına ne dersen de
Bir anlam yüklemek için bin anlam işitmek gerekirmiş
Ve şimdi yürüyorum başım yerde
Kalmamış eski halimden eser
Bir şeyler işitiyorum, sesleri 1400 yıl önceden
Kilitlenip kalmamak için bir sebep göster
Dönüp kendime şöyle diyorum
Gecenin de bir rengi yok mu
Baktıkça insanın yüreğini delen
Seni tane tane işleyen
Sendeki seni var eden
Gece de bir umut
Sesim yetmiyor
Bağıramıyorum
Anlatsam ne değişecek
Zihinler bulanık ve köpük köpük
Dilim dolanır farksız gibi bir sarmaşıktan
Bir ses fısılda kulağıma
Kaynayan bir su var yüreğimin üzerinde
O ses ki karışsın buharıma aksın kağıtlara
Sen ki bir ovanın üstündeki bir sis bulutu gibisin
Uzaktan ne kadar da gerçeksin
Biraz aşığım biraz ölü
Ve yapayalnız
Ülkem parçalanıyor ben seni düşlerken
Susuyorum barışa, özgürlüğe
Elimden gelmiyor unutmak
Ne seni ne ülkemi
Sessizliğim yalnızlığıma kilittir
Feryatlarım çınar misali
Dal budak verir dört bir yana
Bilinmek ister her canlı gibi
Güneşin ateşinde
Rüzgarın soğuğunda
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!