“Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından (yokluğa) yuvarladık ve onları efsâne yaptık. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme! ” Mü’minûn Sûresi, 44’üncü ayet.
Cemâl-î Hâk aşk ile aşkı ile meftûn hâl 
Ahd û misâk rahmeti muhabbeti aşikâr 
Ne mümkün ki âmâya kâinattan bir misâl 
Ne mümkündür nebâttan hayvanâttan istihbâr 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Cemâl-î Hâk imarı altı günlük vâdeme 
Bir âlemi nakşetti atılan her kademe 
Cehennem mi cennet mi ebu’l beşer Âdem’e 
Melekleri saf tutup bahşettiği itibar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Vâkıf etti vaveylâ cümle odu allayıp
Cümle odu bismillâh buram buram pullayıp 
Şit’ten sebil toprağa elli suhuf yollayıp 
Gözleri kan Kabil’den Habil huyu yadigâr 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Cemâl-î Hâk cem edip ceme ihsan buyurdu 
A’râf ördü niyete dağı - taşı doyurdu 
Yerd’in oğlu İdris’le otuz suhuf duyurdu 
Göğü sardı vücuda damar damar iftihar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Kasırgalar secdedir zelzeleler yalvarış
Müjdelerden beyhude sarınılan her yarış
Muğan’a hak tufandır dalga dalga kabarış
Nuh duası ağarken can sağarken nevbahar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Cemâl-î Hâk haşmeti eğrisini düzünü 
Cümle arzın bağrına dört mevsimin sözünü 
Dokuduğu sohbete çöl dönünce yüzünü 
Hud ahdinde Ad kavmi yerle yeksan tar û mar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Balçık ile mülemma akşam mukim göç sabah 
İflahına dayanmaz Semûd’a gayz öç sabah 
Felâh bulup Salih’te beklenilen üç sabah 
Sonrasında dokuzun dokuzuna tek mezar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Damla damla kıvılcım Bâbil dilli bir sefa 
Mancınığın ibretle çürüdüğü intifa 
Kenân oğlu Nemrut’tan bugüne dek her cefa 
İbrahim’in göğsünde tomur tomur gülizâr 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Cemâl-i Hak nimeti can boğazda müstâkil 
Ervâh andı zürriyet cehil dehre gür nesil 
Zemzem suyu rahmeti Hâcer oğlu İsmail 
Emzirmeye nail mi asır deşen her pınar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Mutlak şefkât hâkimdir âh evvelin mehline 
Âh evvele bin misâl hâk hakikat ehline 
Lâkin mümkün değildir Mütefikât cehline 
Hârân oğlu Lut hakkı gönderilen bin ihtar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Çiçek çiçek gerdanlık çayır çimen süs haktan 
Yanardağlar nedâmet dağ başında sis haktan 
Sübut vakte fazilet yüz altmış yıl İshâk’tan 
İys’e celâl Yâkup’a Leyyân sözü müstâkar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Elif Lâm Mim Elif’te onun birde oyunu 
Lâm’da ihyâ meskûnu sonsuzluğun suyunu 
Aşkın demi Mim’de şan Züleyhâ’nın huyunu 
Yusuf’un nur yüzünde söndürmeye Nil ikrâr 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
İsmi ile rengârenk yerde gökte intizam 
Yedi iklim bir ninni börtü - böcek bir tutam 
Doluşup da Eyyub’a kasavetten sabra ram 
Şükre ilhâk hamd ile dua kadar tamahkâr
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Levh-i mahfuz ricâli kayda düşüp tüm gaybı 
Vakfe neşe vakfe yas köşe bucak ins kaybı 
Âmâ gözler nasibi Şem’un oğlu Şuayb’ı 
Ahmak bilen Eyke’nin tartısıdır mülke dar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Cemâl-î Hâk hakikât Hızır - İlyâs ünde hür 
Hamd û şükrân visâldir gecede hür günde hür 
Kızıldeniz nezdinde bilmem hangi künde hür 
Bilmem hangi Firavun Musa varken bahtiyar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Salık düştü çöllere dağlar taşlar ilendi 
Kurbağalar yeşerdi çekirgeler çilendi 
Dokuz nefsin bağrında tatlı diller bilendi 
Belâgat ki Hârun’da Mısır kadar isyankâr 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Kalkan tutan ok atan gövdeleri aldırıp 
Yuknâ ile toprağı sahra sahra kaldırıp 
Arz-ı Mev’ûd yolunda yedi sene saldırıp 
Kim ki Yûşa ile dost yurt fethinde hizmetkâr 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Yalan diyen dağlardan çıkıp gelen arazda 
Zikr-i Cehrî ehli ki yüz tutar mı marazda 
Bâli oğlu İşmûil metânetle garazda 
Müjde veren mu’tekif zırh delici intizar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Vesikası zulmetle bir belâ ki Câlut’tan 
Bölük bölük gönderdi emaneti Tâbût’tan 
Tâlût dehri meydana kılıcıyla Davût’tan 
Hangi kuvvet sevk etti cümle dile hükümdar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Mutlâk zuhûr semâda simâ şakak kafesi 
Esvâbından yüz bulup günah saran kefesi 
İlim irfan sahibi Lokman Hâkim nefesi 
Öz oğluna öğütte şer zillettir hayır kâr 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Cemâl-î Hâk lukata nice ilme perde naz 
Ordu ordu renklerde gökkuşağı ger de naz 
Süleyman’ın buyruğu gün tutuşan yerde naz 
Mücevherat ehline Belkıs mıdır türbedâr 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Anne yüzü muhâkkak evvelini dününü 
Meşakkâtle yıkayan ayak tutmaz gününü 
Duasıyla İlyâs’tır Elyâsa’nın yönünü 
Göğe doğru yükselten gökte mekân ümitvâr 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Çoluk çocuk seyrinde serin serin eğermiş 
Gül ağacı boynunu âyât-ı hırz değermiş 
Kim derdi ki hakkıyla bi’dat ehli göğermiş 
Göğermiş de Zülkifl’te nasip kısmet istiğfar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Vûcut vûcut geldiler gittiler de yasınca 
Buram buram mavi gök karasını asınca 
Buğd-ı fillâh tebliği şikâyetler basınca 
Yunus gibi var mıdır dere tepe tövbekâr 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Cemâl-i Hâk beşerin nisyanıdır yeminden 
Kâl û belâ vaktiyle ervah yurdu zeminden 
Beyt’ûl Mâkdis devleti Yâhûda’nın ceminden 
İşa’ya’da şehâdet kün emrinde kim dûçar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Yed-i Beydâ neslinden akıp gelen kafile 
Müdahâne ehlinde musibet ki nafile 
Bin yeminden yüz dönüp binbirinde laf ile 
Tasdik etse ne âlâ Ermiyâ ki neden var 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Nice gâfil zaptına nice ehil sürdü tek 
Nefesiyle Bâbil’de kalan darda gürdü tek 
Buhtunnassar tutsağı dört kişinin dördü tek 
Danyâl ile mükâfat zindan zindan bir vakar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Hâkkaniyet burcuyla yeryüzünün tüm meyri 
Bugüne dek çağlayan hiçte hiçin her seyri 
Yüz yıl sonra diriltti Şüreyhâ’dan Uzeyr’i 
Mezarından kaldırıp salkım salkım düşen nar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Sırrı mevcut mahlûka aşikârdır alâmet 
Aşikârdır yâri Hâk kime varmış akamet 
Şarka garba at süren Zülkarneyn’de azamet 
Azamet ki ordular kovalayan tunç hisar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Cemâl-i Hâk ıslahı harareti soğuğu 
Peşi sıra sorgusuz adâvetler oluğu 
Şehâdetin şahidi bir ağacın kovuğu 
Zekeriyya kuluna yüz yaşında ihtiyar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Yevm-î Âhir adına sûkut altun söz gümüş 
Elîsa’nın gönlünde bahar gümüş güz gümüş 
Oğlu Yahya müddeti otuz dörde yüz gümüş 
Bedel tutmuş Herod’a asırlarca bir şamar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
İnzivaya ruhiyat ardı varmaz eşikte 
İsfirâr-ı şems vakti Rûh-ul Emîn keşikte 
İnkâr eden herkese irhâs ile beşikte 
Meryem oğlu İsa’dan diyar diyar inkisâr 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
Seyr-i fillah salvele vezni ile Muhammet 
Hesâba dek “Ümmetim! ” hüznü ile Muhammet 
Zûl-Celâli Ve’l-İkrâm izni ile Muhammet 
İki kutup dört taraf kâinat ki musahhar 
Hûdâ yârdır Hûdâ yâr ebed müddet Hûdâ yâr! 
15 Eylül 2008 // T A R S U S
Hakan İlhan KurtKayıt Tarihi : 11.1.2010 18:32:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
 


Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!