ovanın ortasında yükseldi bir toz duman
yırttı sessizliğini yankılandı bir zaman
topuğundan etlenmiş bir yağız at sırtında
iki heybe bir çanta asılmış sağrısında
esmer pala bıyıklı bir adam gidiyordu
her kamçı darbesiyle yolu eritiyordu
kaybolmuş kaşlarının altında çelik gözler
üzengiye kaynamış yarı rükuda dizler
gayesine ram olmuş bir eli yularında
diğeri haybeleri sıkıca kavramada
köyüne varmak için daha üç saat gerek
abandı dizginlere üzengiyle dürterek
.........
kamil ağa derlerdi pasinlerde bu beye
bayrama hazırlıktı doldurduğu heybeye
beş tane oğlu vardı bir boyun da öküzü
zengin değildi ama pek tutulurdu sözü
güneş son gülücüğü yansıtırken dağlara
çizgi çizgi kanını emdirirken bağlara
telaşla çağıldayan sular kulak kesildi
hayvanatın şevkini inleyen kamçı sildi
şakladı dolgun döşe yekindi arap atı
ardında toz bulutu kapladı nebatatı
ovayı bir solukta içti dayandı dağa
boğuldu kara yele ter tepeden tırnağa
atlı rahvana geçti tırmandı yavaş yavaş
döküldü dudaklardan aman dadaş can dadaş
bir ara bir inilti duyuldu uzaklardan
kamil kulak kabarttı sandı çalılıklardan
ya sincap ya da tilki sesi olmalı dedi
kim var orada diye sese doğru ünledi
duydu derinden gelen bir çocuk ağlaması
kapladı yüreğini ağlamanın tasası
yolunu değiştirdi yöneldi sese doğru
hey çocuk neredesin soru üstüne soru
ardından başka bir ses payladı çığlıkları
kamil ulaştı sese geçip çalılıkları
üç sabi bir de kadın,sırtlarında kepenek
kıpkırmızı olmuşlar göz yaşları dökerek
ne ararsın be kadın bu ıssız dağ başında
bu üç zavallı sabi daha körpe yaşında
helak etmiş ağlamak bak sen de ağlamışsın
niye bu yavruları dağlara bağlamışsın
evin barkın nerede yok mu erin er kişin
yarın kurban bayramı nedir burada işin
ağlamaya tutuldu iki göz iki çeşme
sanki der ne olursun yaralarımı deşme
ağlama dedi bacım anlat nedir derdiniz
çocukları terkine al ol misafirimiz
ben yaya da gelirim zaten köye yaklaştım
ama bu halinize inanın ki pek şaştım
kadın hayır bey dedi gelemeyiz biz olmaz
evimize gideriz sabah gün doğar doğmaz
kamil ağa kükredi bacım bak kızıyorum
kalmasın bu sabiler bayramdan sakın mahrum
cep delik cepken yırtık bey dedi kimsemiz yok
yüreğim parçalanır anlar mı o yok bu yok
bütün çocuklar yarın bezenip süslenecek
yetimlerim kıskanıp onlara imrenecek
dayanamadım ben de yapıştım ellerine
hiç olmazsa bilmezler düşmezler elemine
heybeme ekmeğimi peynirimi doldurdum
kandırdım yetimleri bu zor yola koyuldum
dedim bir akrabam var şu dağın arkasında
yürüdük akşam oldu bu çayın kenarında
dinlenirken ağladı ortanca oğlum samet
onun ağlamasına katıldı küçük ahmet
onları susturayım derken ben de ağladım
sesimize geldiniz evet şimdi anladım
siz yolunuza gidin biz güneş doğana dek
daldalanırız burda buluruz bir boş hendek
halini arz ederek boşandı kadın birden
kamil ağa sarsıldı tökezledi aniden
çok şey geçti aklından bakarken çocuklara
acıdı hallerine çelimsiz bacaklara
....
alemleri halk eden yoku yoktan var eden
nice darlığı geniş genişliği dar eden
merhamet et Allahım acı bu yetimlere
benden al onlara ver koma yaban ellere
rabbim gün ağarmadan yağdır bunlara muştu
duaları kalbinden yücelere uçuştu
....
birden geriye döndüp heybesini kavradı
sessizce bekleyenler adama afalladı
kamil tüm heybesini boşalttı önlerine
dedi ki bunlar sizin uyar bedenlerine
yağı eti pirinci elbisesi potini
tuzu pestili dutu ve basmanın katını
bıraktı önlerine dedi yüzünüz gülsün
bunların hepsi sizin olmasın artık hüzün
her bayram bana ait bütün ihtiyaçların
millet sabah etmeden bitsin hazırlıkların
dedi ey yüce rabbim bu kuluna cennet ver
on kotan on oğulla bir de yüz yıl ömür ver
atına atlayarak süzüldü uzaklara
donup kalmıştı kadın sarıldı çocuklara
kasabaya dönerek aynı şeyleri aldı
yatsı ezanlarında ancak köyüne vardı
başından geçenlerden hiç bahsetmedi bile
her bayram aynısını yaptı attı sebile
......
kamil çok zengin oldu on kotanlı bir ağa
varlığa gark olmuştu bereket yağa yağa
yoksulu hep gözetti kolladı yetimleri
bildi o kanayağın duasının imleri
.....
yaşı geldi seksene ve hastalandı bir gün
ev halkı yas içinde dediler ki gün o gün
on oğlu ve karısı ağlayıp sızlandılar
ağanın duruşunu son demidir sandılar
birden ağa doğruldu dedi tasalanmayın
yüz yıl yaşayacağım boşuna ağlaşmayın
bir yoksulun duası hala başımda benim
her biri vuku buldu daha yirmi yaş yerim
Kayıt Tarihi : 14.1.2006 00:56:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

İyi ki okumuşum sizi.
TÜM YORUMLAR (2)