Dost, bu yol ne dünün yolu, ne yarının gölgesi;
Zaman dâr’a çekilmiş, mekân Ene’l-Hakk der hecesi.
Kemter Abdal’ım desem, nefsime büyük düşer,
Biz Hakk’ın bir damlasıyız, Muhammed sırrı taşar.
Şah-ı Merdan’dan gelen bir demdir bu, içeriz elest,
Zulmetten nura çıkan Kırklar’ın son nefesi.
Şimdi, Sırât-ı Müstakîmi kalpte kurmak zamanı,
Yedi kat gök sarsılmaz, Mürşid dediği Can’ı.
Dört Kapı Kırk Makam, bir tek Hûya açılır;
Cemâl görülmez olduysa, gözdeki perde kalır.
Yezid’in ikrârı ne ki, Mansur’dan gelen bir yara,
Zâhirde can veririz, bâtında Hakk’a vara.
Ne Cem’i bıraktık yerde, ne Semah’tan ayrıldık,
Elest’te verdiğimiz o Miskâl-i Zer’le ayrıldık.
Hızır gelir geçer derler, oysa her anımızda,
Derviş kendi İnsan’ına mihmandâr olup durur.
Ozanlık ne ki, Aşk dediğin Dâr’a durmaktır;
Erenlerin sofrasında, lokmayı hak bilmektir.
Bir lokma ki, hem zehr-i mâr, hem de âb-ı hayat;
Geleneğe sadakat, özü sözle bir kılmaktır, heyhât!
Dilde tekbir, gönülde tevhid, elde teslimiyet,
Şeriat’tan Hakikat’e dönen o ulu niyet.
Bu nefes ki, ne fânî dünya, ne de âhiret içindir;
Pirim Ali’dir, yolum bellidir: Daim Hakk içindir.
Kayıt Tarihi : 22.10.2025 18:18:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!