Charles Darwin, 1859’da doğal seçilim yoluyla evrim kuramını yayınlamadan önce yirmi yıl kadar beklemişti. Ne tembel, ne kayıtsız, ne de ilgisizdi Darwin. Erken tarihli defterlerinde -1838 yılında- kuramının tümü yazılıydı. Aradaki sekiz yılda barnacle anatomisi (kayalara, gemi altlarına yapışan midye türü) konusunda şaşırtıcı bir emek harcamıştı. İnsanlığın kendisine bakışını değiştirecek bir kuramı yazıp bitirmişken, bir de defterin üzerinde, ölürse yayınlanması dileğini belirten bir not varken, midyeler konusu! Kafirce düşüncesini açıklamasının bir nedeni, canlı biçimlerinin evrimini ilahi amacın yardımı olmadan açıklamayı başarırsa, karısı da dahil olmak üzere inançlı insanlarda yaratacağı üzüntüydü. Bir diğer neden ise, toplumsal konumu ve bilimsel saygınlığından intikam alınacağı korkusuydu.
Sonra 1858’de, Alfred Russel Wallace, Endonezya’dan, doğal seçilim ilkesini birkaç sayfada özetleyen kısa bir mektup yazdı. Sonunda budurum Darwin’i, kuramı için 500 sayfalık “ön çalışma” niteliği taşıyan bir kanıt yayınlamaya itti.
On the Origin Species in means of Natural selectio, or the Preservation of Favoured Races in the Struggle for Life (Türlerin Kökeni) , bir formun bir diğerinden evrildiği önerisini yapan ilk kitap değildi. Hem Charles Darwin’in büyük babası Erasmus Darwin, hem de Fransız natüralist Lumarck ve İskoç Robert Chambers bunu yapmışlardı. Havada evrim kokusu vardı: İma ettiği yenilikler ve tür tükenmeleriyle evrim! Tennyson’ın şiiri Türlerin Kökeni’nden dokuz yıl önce yazılmıştı. Darwin’in yaptığı; evrime bir mekanizma kazandırmaktı; yaşayan ve fosil haline gelmiş yaratıkların çeşitliliğini bilinçli bir amacın varlığı olmaksızın kavramaya yarayan bir araç Filozof Daniel Denett, bunun gökyüzünden aşağı inen bir çengel ile bir vinç arasındaki farka benzediğini söyler. İyi kalpli bir tanrı göklerden uzanıp kendi ilahi amaçları için yaşamı çengelle yukarı çekmiş olsa evrim bir tehdit olmayacaktı. Darwin, bunun yerine, yaşamın karmaşıklığını topraktan inşa etme aracı olarak bir vinç önermesinde bulunmuştu; korkutucu olan da işte buydu.
BİTKİLER VE HAYVANLAR GÜZELDİR
Darwin tam bir Viktorya dönemi centilmeniydi. Lamarck’ı evrimle ilgili “kaba ve kirli” görüşleri nedeniyle lanetleyen Londra Jeoloji Derneği’nin yöneticisi, seçkin biliminsanlarının saygısını kazanmak istiyordu. Darwin’in döneminde biyoloji neredeyse yalnızca doğal tarihten –centilmenlerin böcek koleksiyonlarından- ibaretti. Bu koleksiyonculuk, Darwin’in Cambridge Üniversitesi’nde papaz olabilmek için çalışması gerekirken, şehir dışında bisikletle dolaşmasına neden olan hobiydi. Centilmenler köklü İngiliz Klisesi üyeleriydi. Onların tanrıları her bir böcek türünü bizzat tasarlamıştı. Darwin bir dinbilim öğrencisi olarak, Paley’in Natural Theology, or Evidences of the Existence and Attributes of the Deity, Collected from the Appearances of nature (Doğal Dinbilim ya da Tanrısallığın Varoluşunun ve Özelliklerinin Doğanın Görünümlerinden ya da Tanrısallığın Varoluşunun ve Özelliklerinin Doğanın görünümlerinden Derlenmiş Kanıtları) adlı eserini defalarca okumuştu. Paley, ayağı kazara yolu üzerindeki bir taşa çarpsa, o taşın sonsuza dek orada durmakta olduğunu varsayabileceğini söylüyordu. Ama yolda bir saat bulsa, birilerinin onu yapmış olacağını, parçaların bir amaç için bir araya getirildiğini hemen anlardı. Buna karşılık, bitkiler ve hayvanlar her hangi bir satten çok daha karmaşık ve güzeldir. Bu nedenle bunlar tesadüften ibaret olmayıp, tanrısal bir tasarımdan kaynaklanmış olmalıdır. Paley’in tanrısı olan bu bilimsel temelin tanrısıyla Darwin’in karakterinin önemli bir ortak özelliği vardı: Canlı doğayla ilgili her gerçeği ve özelliği sevmek…
Darwin sakallı, yaşlı bir adam olarak doğmamıştı. Beagle’le yaptığı deniz yolculuğunda, keşif amacıyla Güey Amerika’dan And Dağları’na yolculuk etmekten genç bir adam şevkiyle keyif almıştı (ne var ki deniz tutmasından kurtulamamıştı.) Londra’ya döndüğünde şehrin gözde bekarıydı: kardeşi Erasmus ve onun arkadaşlarıyla, özellikle de edebiyat konu olduğunda aslan kesilen Harriet Martineau’yla görüşüyordu. Martineau kadın, bekar, çirkin ve sağır olma engellerinin üstesinden gelmiş biriydi; son derece popüler, kurdusal politik eserler yazıyordu: Pembe dizilere benzeyen ahlaki öykülerinden biri, Thomas Malthus’un kıtlık, savaş, hastalık ya da ahlaki kasıt olmadıkça insan nüfusunun katlanarak arttığı yönündeki prensibiyle ilgiliydi. Bu arada insan kalabalıkları sokaklarda, Malthaus’tan esinlenen 1834 tarihli Yeni Fakirler Yasası’nı protesto etmekteydi. Bu yasa fakirlerin yardım taleplerinin önünü kesmek için, onları mümkün olan en ağır şartları hüküm sürdüğü çalışma evlerine gönderiyordu. Parlamento Yeni Fakirler yasası’nı, Malthaus’tan alıntı yaparak savundu: Sayıları gerreğinden fazla olan fakirlerin üremesi kontrol altına alınmalıydı.
Doğal seçilim kuramı, Darwin’in aklına, “ eğlenmek için” Malthaus okurken gelmişti. Şüphesiz, Malthaus’un fikirlerini Martineau ve Londra’daki çevrelerinin diğer üyeleriyle tartışdı. Onların aileleri de kendi ailesi gibi aristokrat değil, tüccar kökenliydi. Bu müteşebbisler, yerçekimi kanunları, buhar gücü ve birleşik banka faiziyle birlikte katlanarak çoğalan nüfus artışıyla da ilgileniyordu. Darwin giderek daha açık bir biçimde ateist oldu. Her böceğin kabuğunu yontan Tanrı’dan, evrensel yasanın soyut ihtişamına geçiş yaptı.
İSYANCI KALABALIKLARA UMUT
Evrimin kendisi, isyancı kalabalıkların umutlarına bir karşılık oluşturuyordu. Türlerin birbirbirinden oluşabileceği fikri, işçi sınıfına hitap etmekteydi; kendini geliştirme umuduyla halka açık konuşmalara ve gece okullarına giden bir toplulukltu işçi sınıfı. Türlerin kendileri değişime uğrayabiliyorsa, bir İngiliz isçi de durumunu değiştirme umudu taşıyabilirdi. Yaşamın tarihi, ilerlemenin uzun yürüyüşü ise eğer, işçiler bile, hatta toplumun kendisi de daha iyi bir yaşama doğru ilerleyebilirdi. Bu doktrin, çıkarları var olan durumun korunmasında yatan servet sahibi sınıflar için korkunçtu: Hem korkunç hem devrimciydi. Darwin’in arkadaşları onu sürekli olrak uyarıyordu: Evrim sürecini savunması, centilmen biliminsanlarının nefret ettiği ayak takımıyla aynı safta görülmesine neden olacaktı.
Bu üç özellik Darwin’in kuramının nihai biçiminde bir araya geldi:
Doğanın çeşitliliği karşısında duyulan huşu ve mutluluk; doğanın bu çeşitliliğinin büyük ve yalın bir yasa aracılığıyla nasıl oluştuğunun açıklanması ve doğal seçilim yasasının, sonunda yeni türlerin evrimini ve yaşamın kendi sürecini açıkladığının kavranması.
Doğal seçilim basittir. Richard Dawkins, “O kadar basittir ki, eğer mekanizmaya karşı derin bir güvensizliğimiz olmasaydı, bu fikri oluşturmak için bin yıl beklemezdik” demektedir. Zaten Aristo, bunu neredeyse yapıyordu: Tüm olası biçimlerin- “insan suratlı öküzler” gibi canavarlar da dahil olmak üzere- belki de bir zamanlar var olmuş olabileceğini önermişti. Sonra, yaşama yalnızca en iyi ayak uyduranlar hayatta kalmıştı. Aristo daha sonra yön değiştirmiş, böylesi bir canavarlar çeşitliliği yaratmanın beyhudeliğini görerek, canlı organizmaların tüm parçalarının hem mekanik “ilksel neden” yoluyla hem de “yaprakların var oluş nedeni meyveye gölge sağlamaktır” benzeri bir amaç için ortaya çıktıkları sonucuna varmıştı.
On yıl süren bir çalışmadan sonra, Darwin doğal seçilimin gerçek organizmasını, “ilksel nedeni” bir paragrafta özetleyiverir. Başyapıtının bu son paragrafını, Köken’in sonraki basımlarının hiçbirinde değiştirmez:
Her tür bitki, çalılarda öten kuşlar, kaçışan böcekler, nemli toprakta gezinen solucanlarıyla karmaşık bir kıyı hayal etmek ve bu ince tasarlanmış, birbirinden son derece farklı ve karmaşık bir biçimde birbirine bağımlı biçimlerin etrafımızda işleyen yasalarla oluştuğunu düşünmek ilginçtir. En geniş anlamıyla ele alındığında bu yasalar, üreme yoluyla çoğalma; üremenin neredeyse hemen çağrıştırdığı bir sonraki nesle geçen miras; yaşamın dışsal şartlarının doğrudan ve dolaylı etkisinden ve kullanım ile kullanılmamadan kaynaklanan çeşitlilik; büyüklüğüyle hayat mücadelesine ve doğal seçilimin bir sonucu olarak karakter farklılığına ve daha az eglişmiş biçimlerin yok olmasına yol açan artış oranı. Böylelikle, doğanın savaşı, açlık, kıtlık ve ölümü, hayal edebileceğimiz en yüce şeyin, yani daha ileri hayvanların oluşmasına neden olduğu sonucu çıkmaktadır. Yaşama bu bakış açısı ihtişamlıdır; sahip olduğu güçler başlangıçta birkaç ya da bir biçime verilmiştir ve bu gezegen yerçekimi yasasının değişmezliğiyle dönüp dururken, son derece basit bir başlangıçtan en güzel ve en harika biçimler evrilmiş ve hala evrilmektedir…
Şair BerzanKayıt Tarihi : 16.6.2008 19:34:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Önemli Not :
İşbu yazının kaynağı ''www.hayvanozgurlugu.com'' isimli sitenin forum sayfalarındadır.
Söz konusu yazının altında yazarlarını ve kaynaklarını belirtmiş olmama rağmen ya sistem, ya da sayfa editörleri tarafından belirttiğim kaynaklar silinmiştir... / Suçlunun(!) hangisi olduğu konusunda en ufak bir fikrim yok.../ Bu boktan durumun neden olduğundan ve de nereden kaynaklandığından da...
Velhasıl-ı kelâm, durup dururken adımızı hırsıza çıkaracak olması ihtimalinden dahi korktuğum bu durumu ''Yetkili Şair'' olmadığım için düzeltme şansımın da olmamasından dolayı (maalesef) bu yorum kutusu altından yapıyorum...
Yapıyorum; çünki yanlış anlaşılmalara mahal vermemesi adına bu uyarıyı yapmak durumundaydım... //
İzanınıza...
Dostlukla...
Dip Not : Söz konusu yazılara ve tüm kaynaklara yukarıda verdiğim linkten ulaşılabilir.../
B E R Z A N
*
TÜM YORUMLAR (1)