Hani, göz alabildiğine uzanan ekin tarlalarını geçince
bir köyevi bahçesindeki cılız ağacın gölgesinde
yemek molası vermiştik,
evden ağır adımlarla elinde koca bir tas yoğurtla
(yaşamın izleri gözlerinde) doksanlık koca çınarı
aşımıza ortak etmiştik.
İngiliz işgalini anlatmıştı bize
(o peynir gibi yoğurdun misafirperliğinde)
en ince ayrıntısına kadar.
Yedikçe yiyesimiz gelmişti
temmuzun kavurucu sıcağına bana mısın demeden...
Bahçemde petrol mü buldunuz deyişi vardı
çakmak çakmak gözleriyle
ve buz gibi ayran da terimizi almıştı hani
kana kana içtiğimiz...
Bütün günün yorgunluğu dizlerimizde
o serin, buz gibi derede
eşeklerin üstündeki köylü kızlarının
yanıbaşımıza kadar aheste gelip
hızlanmaları birden
Hani,
büyük beton yığınlarının
üstüne bir karabulut gibi çöktüğü
o pis kokulu şehrin
yağmurlu bir kış akşamı asfalt yollarında birer böcek gibi ilerleyen
renk renk biçim biçim otomobillerin
ve asık yüzlü insanların arasında,
saçlarımıza tıpır tıpır damlayan
yağmur damlalarının yatıştırıcı serinliği ile
yürümüştük uzun uzun
gülebilerek herşeye rağmen...
Kayıt Tarihi : 22.4.2011 22:40:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!