Arayıp durdu bir suçluyu,
Öfkeli rüzgarlarda sallanan
Parmaklarım,
Siyah aynalar,
Siyah aynaların ardında;
Ürpererek gördüğüm
Seni, papatyalar arasında
bulmuştum,
uzanır vaziyette...
Şimdi yine aynı çiçeklerin
arasına
bırakmak, boynu bükük.
Nesneler, yalnızca
bir çocuğun ellerinde canlanır;
Anlatır ona
Yerden, gökten, sayılardan
Ve bir kumrudan
Sakladıklarını...
Kendimi, damgalamıştım. Gözlerle çevrili bir şehrin ortasında. Kaldırımları, duvarları kimseye ait olmayan, kendimden başka herkesin sandığım. Sırtımda uçuşan güvercinlerimi göze batmak korkusu ile kıskıvrak yakalayıp her birini bir hasta yatağına bağlamıştım, kendimle birlikte. Hekim olmuştum, hasta olmuştum, kaos olmuştum ve bir parça hiç, sonra bir göz... Ve şehrin ortasında başka biri vardı, korkuyla kendini damgalamak isteyen. Damgayı elinden aldım ve gözlerimi mimledim. Yataklar boş kaldı, güvercinleri bağlamak için sabırsızlanan şu kemerler ve diğer gözlerin kahpe umutları...
Gel ve ört
üstümü...
Sıkıca ört,
Etrafa bakınan
kelimelerimi al,
Bir çiçeğin
Nasıl oldu bilinmez;
Aralanmış parmakları arasında tanrıcıkların,
Bir hayal, dağdan aşağı yuvarlandı,
Bir buğday başağıyla kavgaya tutuştu,
Bir kadının alın terinde son buldu;
büyüyecekken...
Niye?
Ardımda bu kadar
Gözyaşı,
Kıyamet
yaşatıp taşa
çevirdiğim kalabalık;
Aynalarım,
Aynalarımı aldınız ,
yoksa ben kendim mi
Aldım aynalarımı elimden.
ey suskun şehir,
Ey gürültülü şehir,
Seni hayal etmek,
Korkarak
kendimden,
Ve Seni hatırlamak...
Sonra,
Ruhumda yüzünü
Nar tanelerine basarken parmakların,
Kapatıveriyorum gözlerimi...
Üşüyüp yalvarıyor dudaklarım,
Dağların ardında kalan dudaklarım,
Kırk dereden su taşıyor aramıza;
Gümüş renkli bir tabakta
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!