Diyarbakır Şiiri - Baki Ortak

Baki Ortak
653

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Diyarbakır

Güneş doğarken surların üzerinden,
Karakılçık buğdayı kokar toprağın derininden.
Bir çocuk sesi yankılanır Hevsel bahçelerinde,
Bir annenin duası karışır sabah ezanına.

Taş evlerin gölgesinde zaman ağır akar,
Bir ninni gibi söylenir Kürtçe, Türkçe, Zazaca…
Her kelime ayrı bir hikâyedir burada,
Her yüz, bir destanın yorgun sayfası.

Delillerin, dengbejlerin, şairlerin diyarı bu;
Sözü olanın, derdi olanın, yüreği yanığın yurdu.
Bir bakarsın Dicle’nin sesiyle ağlar şehir,
Bir bakarsın minarelerin arasında gülümser yeniden.

Kavga da görmüş, sevda da,
Barut kokusu da bilmiş, reyhan kokusu da.
Ama hiçbir zaman eğmemiş başını,
Taşına, toprağına söz geçirememiş hiçbir rüzgâr.

Bir ses var içimde, taş duvarlara çarpıp dönüyor,
Sanki bin yıl önceden kalmış bir yankı…
Dicle’nin suyunda, Hevsel’in yeşilinde,
Bir özlem büyüyor, adı seninle başlıyor: Diyarbakır…

Sokaklarında çocuk sesleri karışır tarihe,
Bir gülüş, bir ağlayış, bir umut kokusu…
Kaldırımlar bile bilir burada,
Kimin aşkı yarım kalmış, kimin duası göğe çıkmış.

Bazen bir ezan sesi deler sabahı,
Bazen bir dengbej sözü deler geceyi.
Birinin içinde kavuşma,
Birinin içinde yüzyıllık hasret.

Ben yürüdüm o surların gölgesinde,
Her taşında bir insan nefesi hissettim.
Bir kadın sessizce geçti yanımdan,
Elinde ekmek, gözünde hüzün,
Ama yürüyüşünde direniş vardı.

Bir çocuk gülümsedi,
Topağını Dicle’ye attı,
Sanki dedi ki:
“Bu su nereye giderse, umudum da oraya gitsin.”

Ey kara taşlı şehir,
Sen ağladın da duymadılar bazen,
Ama sen sustun da anlamadılar.
Yine de konuştu duvarların,
Bir yürek gibi attı kalbinin tam ortasında Ulu Cami.

Meydanda oturur yaşlı bir amca,
Bir elinde tespih, diğerinde hatıralar.
“Zaman değişti evlat,” der,
“ama insanın içindeki öz,
Dicle’nin suyu gibi hep akar.”

Bir kız geçer yanından başı dik,
Saçında güneş, gözünde umut.
Belki okula gider, belki işe,
Ama yüreğinde hep aynı dua:
“Bu şehir bir gün sadece barışla anılsın.”

Akşam olur…
Sur’un duvarları kızarır,
Gökyüzü yanan bir türkü gibi kararır.
Bir çoban kaval çalar uzaklarda,
Her notasında bir özlem,
Her nefesinde bir umut…

Ben seni yazarken kalemim ağladı,
Her kelime bir yaradan süzüldü.
Yoksullukla yoğrulmuş ellerini,
Barışa uzanan dualarını gördüm.

Diyarbakır…
Senin göğünde yıldızlar bile başka parlar.
Bir yanın yanık bir türkü,
Bir yanın sabırla büyüyen bir ağaç.
Her dalında “vatan” diyen bir kuş öter,
Her yaprağında “özgürlük” diye titreyen bir dua.

Senin taşına basan her adım,
Bir hikâyeye karışır,
Bir acıya, bir umuda, bir sevdaya…
Senin adını anmak bile
İnsanın içini hem yakar, hem onarır.

Ve bil ki şehir,
Ben seni sadece bir yer olarak değil,
Bir yürek olarak sevdim.
Acını da sevdim, inancını da,
Küllerinden doğan umudunu da.

Ey kadim Diyarbakır,
Senin toprağında ağlayanlar,
Bir gün mutlaka gülümseyecek,
Ben buna yeminliyim.

Çünkü senin adın,
Sadece taş değil, sadece toprak değil —
Senin adın: direniş, sevda, insanlık.

Ve ben bu satırları yazarken,
Her dizede biraz daha sen oldum,
Her kelimede biraz daha yandım,
Her susuşta biraz daha anladım seni…

Ey Diyarbakır,
Adını yüreğime kazıdım.
Bu şiir biter, zaman geçer,
Ama sen kalırsın —
Yara gibi, dua gibi, ebedî bir nefes gibi.

Ve sonunda,
Bu kelimeleri sana adıyorum…
Gecenin kalbine,
Dicle’nin serinliğine,
Taşlarına, çocuklarına, umuduna…

Ey kadim şehir, ey Dicle’nin yoldaşı,
Ey acının da aşkın da aynası,
Adını taşırken bile yüreğim yanar,
Ama bil ki:
— Kul Ortak seni hep sevgiyle anar.

KUL ORTAK

Baki Ortak
Kayıt Tarihi : 23.11.2025 00:18:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!