Dengim durur karşımda onu sular tutar bana doğru.
Uzlaşmasamda karşımda bana hitap etmek için kanlaşır ,
gerdanında yarası olan ekmeğim.
Soyutlaşır içimde kurgu duran tabut ve tenime soyunan toprak...
Beni, hüzün çatlatır...
Bağrıma bir el dayanır
Buğularımdan seni toplamak vakti gelmiştir.
Nazlı hallerinden çiçek tarlalarına düşürdüğün hüzünlerin gölgesi,
bürünmüştür şimdi yaslı duvarlarına.
Seni göğün genişliğinde bulmuştum
Öyle ki
bi tanrı tokadı kadar okşamış yanaklarımı...
Sevmek yüzü çarpar gönlüme
Gecenin bu geç saatinde
Ne ayrılıklar yaşasa gonlum bu amansız hengâmede
Ne garip gelse yağmurun son damlasına üzülmesin diye
Bi yaşamak geçse uzerimden
Ne denli bozabilir vakitsiz seyrimi
Benim hüznüm senin duvarlarını aşmıştır elbet....
Sana tamah eden gölge güneşimi görmüştür.
Geçtim yamaçları dik sayılan kuru uğultuları,
Bana susamak düştü nehrin kıyısında...
Topraktan sıyrıldım,
Üzerimi yas görmüş yapraklar kavradı.
Bir saç teli kadar inceydi oysa gönlüm.
Birkaç yılım sadece kendimi kendime tanıtmakla geçti.
Bir yandan ince ruhlu biri olduğumu düşündüm.
Ama diğer bütün düşüncelerim böyle olmadığını bana kanıtlamak için bütün saksıları kırdırttı.
Oysa ben Herbir saksının Herbir toprağini
Parmaklarımla avuçlamıştım.
Hüznümdür, tren raylarında çakılları izlerken bilediğim.
Garlarda öksürüğüm vardı çatlamış duvarda makber çiçeği...
Bir gece nem ederken buldum kendimi,
Biraz müddet, iki tutam gençliğim.
Sırra kadem düşmüşlüğüm, kibrimden bıkmışlığım.
Hafif esinti sürerdi ben uyumuşken,
Yüzündeki bir gülümseme kısmetim etmiyor.
O zaman yobazlaşsın bütün duygular.
Seni yerle gök arasında sevmek varken,
Ruhumla uçurmak neyime değerdi ki...
Benim gövdem duygu barındırmakla meçhul.
Üzerime örtülmesi kesindir,
Ben soğuklar yazardım sabah şen uyruklu gezerdi güvercin kanatlarıyla.
Beni kara sular izlerdi kuyumu bulana dek asılsız kıvranırdım,
beyaz olmak gelmiyor içimden...
Ağlamak telaşı bir vahiye sebep olur da kapatır diye bekledim yansıyan renkleri.
Çok geç anladım haberi varmamış ne mektuplar kalmış sağanaklarda...
Sürüyle imrenir içime aşağılıklarda.
Yanaklarım yaradır...
Ağlayamam.
Gözyaşlarım tuzludur.
Kulağımda yankı var...
Buna dayanamam.
Durduramam kendimden kopan hasretin çığlıklarını...
Hasretten Belirginleşen yaralarımdan
Sürgünlerine masum bir armağan.
Sabah arzularından gün batımlarına bırakılmış ahir sevinçlerimden,
Çığlıklar Bahşedilmiş bakirelere...
Seni kara sürgünler alıp götürürken mahzun bi kılıç gibi yanağımı keserdi yokluğunun yağmurları.
Ve ben çırpınarak yoklardım gövdemdeki çamurları avuçlarımdaki diri rivayetlerle...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!