Sınırlar niye, uzaklar niye! ..
Bu aramıza sıralanan tel örgüler,
İçimizi delen korkuluklar niye! ..
Bulutlardan çizdiğimiz resimler,
Haritalara hapsedilen, karınca yolu gibi görünen
Ve bizi korkunç yalnızlıklara sürükleyen,
Ürkek soluğunu bırakıp üzerime
Soruyorsun “nesin sen böyle? ”
Yüreğinden dökülen mısrayım.
Nefesinin rengine boyanan,
Pencere üzerinde genişleyen
Buğuyum…
Uyurken öldüm, toprağına gömdüler beni
Kurbandım, yaşam adamıştı beni uğruna.
Gözlerinin bilenmiş kılıcıyla kestiler başımı
Sadaka verdiler yüreğimi yoksul denize.
Ne ağlayan vardı, ne ağıt yakan üstümde.
Uzağım sana.
Yazılmış öykülerin, söylenmiş türkülerin ardındayım.
Ne yapsam, ne söylesem yetişemiyorum sana.
Bugün ruhum sürgün edilmiş bir martı.
Senin yurdundan uzağa düşmüşüm
Yetmiyor anlatmak seni sayfalarca.
Yaşamak varken seni doyurmuyor,
Em olan hayalinden içmek kana kana.
Dişlerinin arasında takılıp kalan
Siyah leke ben olayım, bırak öyle kalayım...
Sen kokan bir çiçek olayım dağlarda
Bugün pazar,
Azar azar dağıtıyor kendini yurduma.
Bugün kış, soğuk bir şubat günü.
Bir ufak anın içindeyim
Büyüdükçe büyüyor, zaman oluyur.
İçimde denizler taşıyor.
Çayın portakal kokusunda,
dilimi yakan acısında olmalısın.
Salatanın tatlı ekşisinde,
eski bir filmin içli şarkısında olmalısın.
Şu an burada olmalısın...
Yağmur yeniden başlamadan,
Karşımda resmin, oturuyorum
yüzünün kıyısında, sana karşı.
Okunmamış bir kitapsın belki
Gözlerimle tarıyorum kapağını
Esmer, açılmamış ve tozlu…
Kimbilir hangi el kaldırdı seni,
Kuşların diline düşmüş eski bir söylencesin.
Yüreğimin tellerinde gezinen kederli nağmesin.
Avuç içlerimde dolanan yollardan birindesin.
Ayın koynunda uyuya kalan dilsiz bir düşsün.
Eksik dişleriyle gülümseyen asırlık ninemsin,
Şiirlerde susalım
hiç konuşmayalım…
Her harf bir şehir olsun
biçsin aramızdaki uzaklığı.
Her nokta hasretim,
her sözcük sana uzanan
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!