Her mevsim ayrı bir renk perde düşer gözümden
Seyretmek hevesimdir zümrüt bahçelerini
Görmek isterim onda bir bebek gülüşünden
Daha saf ceylanların parlayan gözlerini
Tepelerin ardında kaybolunca karanlık
Erzurum’un ovaları
Soğuğu, ayazı, karı
Yiğitlerinin efkârı
Yaktı beni yaktı beni
Vurgun olduğum sesin ruhumu dilşâd eyler
Bir lahzada kavurur gönlümü küşad eyler
En aşikâr derdimi çok derinlere gömdüm
O ne bakış ki kalbim esrarını yad eyler
Uykudan azade gözlerim mahmur
Ruhum gerilidir yerden göğe dek..
Saçların kök salmış ruhuma tel tel
Damarımda akan kanı emerek.
Ey çocuk, ağlama dünya senin, biraz gül
Kaldırım taşlarında seken yaralı bülbül
Gel seninle çıkalım keven kokan dağlara
Mahzun mahzun bakalım dalyandaki ağlara
Kayaların başında oturup ağlayalım
bir ses yayılıyor minarelerden
zifiri karanlığı mızrak gibi yırtarak
yeryüzünden gökyüzünün katmanlarına
çağların arasından gelen
bir ses yayılıyor minarelerden
Yağmuru bekleyen kurak toprağa
Hasreti dindiren bol rahmet lazım
Mondroslar görmüş devrik sancağa
Bitip tükenmeyen bir himmet lazım
On üç asır ötede kalbim ribata durdu
Hicaz’dan gelen atlı Fırat’a mesken kurdu
Yüreğimde kaynadı sımsıcak bir Kerbela
Gökyüzünü kuşattı ağu renginde bela
Gülistanda nardayım, kalmadı ölçü şiar
Uçmağa varmak ile tamu da olmak şikar
Yine dalgalanmış taşar yüreğim
Bir serbest nazımdır kıyıya vurur
Kaynıyor sinem ki tam günümdeyim
Deste deste ilham, deste deste nur.
Kardelen! Sensiz geçen her anım yalan oldu,
Tabip çare bulamaz dermanım yalan oldu.
Bin dört yüz yıl iz bıraktı mübarek ayağın
Sahte izin ardında gümanım yalan oldu.
Kırk ikindiler saydım, kırk gün yağmur bekledim.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!