Delinin akıl hastanesinden çıkışı
Deliliğin İçinden Doğan Hürriyet
Gözlerimden yaşlar süzülürken ilk kez etrafı gördüm. O duvarların beyazlığı artık bana mezar taşı gibi görünmüyordu; sanki nefes alıyor, sanki içindeki gölgeleri salıveriyordu. Yıllardır renkleri seçmeyen gözlerim birden griyle beyazın arasındaki farkı yakaladı. Güneş, demir parmaklıkların arasından içeri sızıyor, ince ince yüzüme vuruyordu. Ve ben, yıllardır karanlığa alışmış gözlerimle ilk kez ışığı seçtim.
Doktorlar şaşkındı. Defterleri ellerinden kaydı, kalemler avuçlarından yuvarlandı. Birbirlerine bakıp fısıldaştılar, ama sesleri bana ulaşmadı. Çünkü ben artık onların sesine değil, önümde beliren bir gerçeğe kulak kesilmiştim. Hemşireler, gözlerimin akışına şaşkınlıkla baktı. Onlar benim boş bakışlarıma, kendi kendine mırıldanan dudaklarıma, hezeyan dolu çığlıklarıma alışmışlardı. Ama bugün farklıydı. Bugün ben boşluğa değil, bir siluete bakıyordum.
Kapıda bir gölge belirdi. Önce bulanık, sonra keskinleşen bir hat. Kalbim göğsümden fırlayacak gibiydi. O, oydu. Kadın. Benim kadınım. Gün aşırı gelip beni izlemiş, ben kör gözlerimle hiç fark etmemişim. Şimdi gözyaşlarım penceresinden ona bakıyordum. Gözlerimizin birbirine değdiği an, beynimde şimşekler çaktı. Yıllardır donmuş kalbim çatladı, zincirlerim gevşedi.
“Sen…” dedim boğuk bir sesle, “gerçek misin? Yoksa yine beynimin oyunu mu bu?”
Kadının gözlerinden yaşlar süzülüyordu, ama ağlamıyordu. Onun gözyaşları bir kabullenmeydi, bir kavuşmaydı. Dudakları kıpırdadı, sesi odayı doldurdu: “Benim. Buradayım. Hep buradaydım.”
Dizlerim titredi, zincirlerim gıcırdadı. İnanmak istedim ama korktum. Yıllarca gördüğüm hayallerin ardından bu da bir hayalse diye içimdeki deli fısıldadı. “Hayır,” dedim, “bu bir oyun olmalı. Ben seni hiç görmedim.”
“Çünkü bakmıyordun,” dedi kadın. “Sen gözlerini kendi içindeki karanlığa çevirmiştin. Ben seni gün aşırı izledim, sen pencerene baktın. Ben yanından geçtim, sen duvarlarla konuştun. Kördün bana, sağırdın bana. Ama ben hep buradaydım.”
O an içimde bir perde yırtıldı. Bağırmak istedim, kendime vurmak istedim, zincirlerimi parçalamak istedim. “Ben seni görmedim!” dedim, boğazım yırtılırcasına. Gözyaşlarım sel oldu, ellerim titredi. “Sen yanımdaydın, ben seni görmedim!”
Kadın yaklaştı. Elini uzattı, zincirlerime dokunmadan parmaklarını havada bıraktı. “Artık görüyorsun,” dedi. “Artık gözlerin bana bakıyor. İşte istediğim buydu: Görmeyen gözün görmesi, susan kalbin konuşması.”
O an bakışlarımız birleşti. Dünyada başka hiçbir şey kalmadı. Koğuş yoktu, duvar yoktu, ilaçların kokusu yoktu. Sadece onun gözleri ve benim gözlerim. O an delilik sustu, aşk konuştu.
“Beni deli diye çağırdılar,” dedim, sesim titrek, kalbim yanık. “Beni zincirlediler, uyuttular, susturdular. Ama sen bana bakıyorsun. Eğer bu gerçekse, ben deli değilim. Ben sadece seni seviyorum.”
Kadın gözlerimin içine baktı, sesi yumuşak bir hançer gibi kalbimi deldi: “Delilik sevgisizliktir. Onlar dışarıda. Burada sen vardın. Sen deliliğinin içinde bile sevdin. Sen bana bakmadığını sandın, ama aslında kalbini bana çevirmiştin. Ben hep orada oldum.”
Titreyerek güldüm. Dudaklarımda tuzlu bir tat vardı, gözyaşlarımın izi. “Demek kalbim susturulamamış. Aklım ölse de kalbim yaşamış. Sen duymuşsun.”
“Duydum,” dedi kadın. “O yüzden hep geldim. Sen kendi zincirlerini çözemiyordun, ama başkalarının karanlığını aydınlatıyordun. Ben gördüm. Birine mendil uzattığında gözleri parladı. Birine gülümsediğinde kalbi ısındı. Onlar senin sözlerini hezeyan sandı, ben hakikat bildim. Senin deliliğin bana en gerçek şeyi öğretti: Sevgi zincir tanımaz.”
Sözleri göğsümün en derin yerine işledi. İçimdeki zincirler bir bir çözüldü. Dizlerim titredi, ama bu kez düşmek için değil, ayağa kalkmak için. “O zaman ben çıkabilirim,” dedim. “Çünkü sen buradasın. Çünkü sen bana inanıyorsun.”
Kadın gülümsedi. Gözyaşları yanaklarına düştü, ama o gülümsemeyle ışıldadı. “Sen zaten çıktın,” dedi. “Bedenin burada olabilir, ama ruhun yanımda. Sen yıllarca akıl tutulmasının içinde kaldın, ama şimdi ışığı gördün. Artık özgürsün.”
O an bir şey oldu. Duvarlar sarsıldı sanki, sesler kesildi. Çığlıkların yerini bir melodi aldı. Zincirlerimin ağırlığı kayboldu. Ben hâlâ bağlıydım, ama kalbim göğe kanatlanmıştı. Özgürdüm.
“Özgürüm,” dedim fısıldayarak. “Seninle özgürüm.”
Kadın yaklaştı, gözlerimden akan yaşları parmaklarıyla sildi. Dokunuşu buz gibi değildi, ateş gibiydi. Gözlerim onun gözlerinde eridi, kalbim onun kalbinde çoğaldı.
“Ve ben de,” dedi, “seninle özgürüm. Çünkü sen bana öğrettin: Gerçek sevgi akıl tutulmasını aşar. Gerçek sevgi zincir dinlemez, ilaç dinlemez, duvar görmez. Gerçek sevgi deliliğin içinden doğar. Biz şimdi buradayız, ama aynı anda dışarıdayız.”
Bir süre sustuk. Ama o sessizlik çığlıktan daha güçlüydü. Çünkü kalplerimiz konuşuyordu. Ben onun gözlerinde bir sonsuzluk gördüm, o benim gözlerimde bir kurtuluş buldu. İki ruh, iki yara, iki deli. Ama artık ikimiz de hürdük.
Bundan sonra bana deli desinler, akılsız desinler, umurumda değil. Çünkü ben onun gözlerinde aklı da deliliği de aştım. Adım artık sadece özgürlük. Ve biz, deliliğin içinden doğan o özgürlüğün çocuklarıyız.
Son
Hüseyin Erdinç
Kayıt Tarihi : 5.9.2025 09:36:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!