DAĞIN, DENİZİN VE HALKIN TÜRKÜSÜ
Biz buradayız,
Dağların kınalı gölgesinde,
Toprağın kara alnında ter gibi yanıyoruz,
Ve bir çocuğun göğsünde saklı
Çırpınan serçe kalbiyle umut taşıyoruz.
Kaval sesidir bu,
Ağıt gibi uzun,
Çekiç gibi sert,
Ve ana kucağı gibi sıcak.
Ey halkım!
Gör ki rüzgârın yönü bizden yana,
Bir arpa boyu yol için
Bin yıl yürüdük.
Zincirlerimizin sesinden
Denizler ürperdi.
Bizim ellerimizde
Taş vardı,
Taşın içinde ateş,
Ateşin içinde masal,
Masalın içinde kanatlı bir yarın!
Köylerin kerpiç duvarlarından
Göğe yükselen türküler duyuyorum:
Açlıktan kaburgaları sayılan çocukların
Ama gülüşleriyle
Güneşi çoğaltan çocukların
Şarkısını.
Dostlar,
Bu yol uzun bir yol,
Kır çiçeği kadar narin,
Demir kadar sert,
Ve sevda kadar inatçı.
Anamın saçları gibi kara bu toprak,
Babamın nasırı gibi yaralı,
Ve aşk gibi devrimci.
Bir gün,
Ekinler boy atacak,
Zeytin dalları uzanacak ufkun ötesine,
Ve çığlıklarımız
Bir büyük orkestra gibi çarpacak
Gökyüzünün mavisine.
Biliyorum,
Gün gelecek,
Halkın alnına sürülen kara
Silinecek.
Çocuklar süt kokusunu
Sakız çiğner gibi tükürecek havaya,
Ve biz
Gözlerimizde dağların yeşilini,
Kollarımızda denizlerin mavisini taşıyarak
Yeniden doğacağız.
Ey sevda,
Ey isyan,
Ey halkımın yüreği kadar geniş gökyüzü,
Seninle yürüyoruz.
Ve biz biliyoruz:
Bu yolun sonunda
Ne zalim kalır,
Ne susuz bir toprak,
Ne de boynu bükük bir çocuk.
Kayıt Tarihi : 27.8.2025 18:48:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!