Çöldegezer Ali Rıza’ya,
‘Çölde Çay’ filminden ve ‘Esirgeyen Gökyüzü’ kitabından esinlenerek...
Esirger gökyüzü seni
Çölde içtiğinde çayı...
Bardak, nasıl bir bardak?..
Farketmez nasılı...
Tülbentte yapılmış çaydır
En iyisi tülbent çayıdır
Tencerede kaynatılır
Teri de silmiştir o tülbent...
Portakal suyu içilebilirdi,
Ama çay, çölde çay başka...
Yalnız başına içilebilir
Portakal suyu...
Oysa çay yalnız başına
İçilmez ormanda olsan da
Olsan da vahada...
Bir bardağı daha doldur
O zaman çayla.
Kimse onu içmeyecek olsa da
En azından,
Durduğu yerde,
İnandırır belki beni
İçtiğime çayı iki kişi.
Böyle geçilir işte
Turistlikten gezginliğe...
Bırakırsan vahada içilen portakalı,
Ve bir Bedevi’nin pürtüklü ellerinden
İçersin çölde çayı...
“Herşey siyah” demiş yazar,
“Ötesinde gökyüzünün”...
O nedenle,
Esirgeyendir gökyüzü,
Her zaman esirgemese de...
Çölde dolunay denlidir
Benlikle hesaplaşma.
Doldurmak isteriz ayı,
Ömürdeki boşluklarla...
Bir bardağı daha doldur
O zaman çayla.
Kimse onu içmeyecek olsa da
En azından,
Durduğu yerde,
İnandırır belki seni
İçtiğine çayı iki kişi.
Acıtır benliğimizi
“Dünyanın keskin kenarı”,
Yetmez sığınmak kumdan
kalelere sularda,
Kum tepelerine saklanırız
Bedevi coğrafyasında...
“Ne gerek var gitmeye
Çölde çay için,
Deli misin?”
Deli değilsen bu soruyu duyunca,
Delirmez misin...
Benlik kanatlandığında
Kum fırtınaları,
Uzaklara taşırlar onu
Çekirge salgınlarıyla.
Bir bardağı daha doldur
O zaman çayla.
Kimse onu içmeyecek olsa da
En azından,
Durduğu yerde,
İnandırır belki beni
İçtiğime çayı iki kişi.
Çay yok ki hörgücünde devenin,
Toynaklarında onun,
Kaydı tutulur çölün,
Dağılmış iskeletlerin...
İskeletlerin değil benliğin
Dağılmasıdır bizdeki
Ve zordur biraraya getirmesi,
Daha zor, toplamaktan kemikleri...
Çöldegezer Ali sen de mi,
Susuzsun Kerbela’daki gibi,
Serap mı, karşısında biri,
Dolduruyor çayı bardağına...
Bir bardağı daha doldur
O zaman çayla.
Kimse onu içmeyecek olsa da
En azından,
Durduğu yerde,
İnandırır belki seni
İçtiğine çayı iki kişi.
Ben Hubli, göreyim diye geldim,
Yele meydan okuyan piramitleri.
Cana’yı bulurum diye geldim buraya,
Oysa bak boştur Bedevi demliği...
Böyle aramıştı ozan, Teresa’yı,
Mağrip çöllerinde umarsız.
Yitip giden ama özgür deve,
Esinlemişti onda çöl yaşamını...
Çöldegezer Ali! Daha iyidir,
Kumulda içmek Bedevi çayını;
İçmektense bol meyveli ormanda
Portakal suyunu kana kana...
Bir bardağı daha doldur
O zaman çayla.
Kimse onu içmeyecek olsa da
İçer onu benliğin parçaları;
Parçalar, bardakları
Çatlatacak olsa da...
Rüzgar savursun savursun;
Savurdu, savurdu zaten...
Rüzgar savursun savursun;
Çöldegezenler,
Gezmekten gezinmeye geçsinler,
Turistlikten gezginliğe...
Rüzgar savursun savursun;
Savruldu rüzgar bile!
Karıştı ölü külleri
Kumullardan gökyüzüne...
Hubli, Cana, Ali,
Hepsi aynı tepsiden,
Son bir kez birer bardakta ikişercesine,
Çay içti ve Bedevi,
Saklamadı bu defa,
Tülbentte yaptığını(,) çayı...
Bir bardağa daha doldur
O zaman bu şiiri.
Topla iskeletleri,
Dolduralım demliği...
Geç kalmadık doldurmaya
Bardağa, evreni...
2007
Kaynak: Gezgin, U. B. (2008). Gezgin Şiirleri (2005-2007) [Gezgin’s Poems]. Ho Çi Min Kenti, Vietnam, Mart 2008.
Kayıt Tarihi : 9.8.2022 00:39:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!