Sene bin sekiz yüz altmış, ayı belli değildi
Büyük ahşap yapıda bir telaştır yayıldı
İbrahim Ağanın oğlu doğmuştu Hüseyin
İlk ve tek çocuğu olacaktı annesinin
Makedonya bağrında bir köydü Muncinoz
Çevresi dağlıktı ancak kurulduğu yer dümdüz
Altı yüz hanelik kocaman bir yerdi burası
Bir günlük yürüme mesafesiydi Kavalayla arası
Yemyeşildi, havası temiz insanı dik mi diktiler
Dört yüz yıl önce Karaman’dan gelmiş Yörüktüler.
Haksızlığa gelemezdi İbrahim Ağa keskindi
Adaleti zayıflamış Osmanlıya biraz da küskündü
Adı Koca Cılıza çıkmış, nam salmıştı yöresinde
Boyun eğmek yoktu namerde töresinde
Başkaldırdı elinde silahı, kuşağında kaması
Arpacık Köyünde vurdu ağayı Osmanlı jandarması
Artık soyuna Esiroğlu lakabı takılacaktı
Koca Cılız namına bir de türkü yakılacaktı.
Hüseyin babasız kaldığında üç beş yaşındaydı
Anası Havva, amcaları hep yanı başındaydı
Geniş toprakları koyun, keçi sürüleri vardı
Her şey daha önce nasılsa öyle yürüyordu
Bu yüksek havası temiz köyde büyüdü Hüseyin
Elbet zaman zaman sıkıntısını duydu yetimliğin
Bir gün odun keserken bir parmağını kaybetti
Bu onun Osmanlıya askerlik yapmaması demekti
Çolak diye anıldı Hüseyin bu olaydan ötürü
Gelecek ona yeni belalar getirecekti bir sürü.
Yirmilerinde köyün ileri gelenlerinden biriydi
Çolak namını gerilerde bırakan yiğitliğiydi
Fatma Hanım’la evlendirildi çok geçmeden
Aile kurmuştu dağıtmadan, döküp saçmadan
Çok çalıştı evlendikten sonra önce olduğu gibi
Büyük bir aile arzuluyordu yalnız büyüyen kalbi
İlk doğan oğluna babasının adını İbrahim koydu
İbrahim geldiğinde yüzyılın da neredeyse sonuydu
Bir de ikinci oğul Ahmet doğdu yüzyıl bitmeden
Ailesiyle mutluydu egemenlik Rumeli’den gitmeden
Karışıklık had safhadaydı eşkıya türemişti dağlarda
Huzur kalmamıştı cennet misali tarlalarda, bağlarda
Silahlı gezer olmuştu halk yolda izde gece gündüz
Eşkıya sokmamıştı içine Hüseyin’in Köyü Muncinoz
Babasından gelene sahip çıkmış ağa olmuştu
Doğru bildiğini ölse de söylemekle nam salmıştı
Kızları Havva ve Ayşe doğdular sırasıyla yeni yüzyılda
Sonra adını verdiği Hüseyin ve Hasanla Mehmet geldi
Ayşe’yi küçük çocuk, Havva’yı yetişkin yitirdi
İki kızını kaybetmek ondan çok şey götürdü.
Balkan Savaşını gördü sonunu tahmin edemeden
Kahırlandı Selanik teslim olmuştu tek silah atılmadan
Köyü zalimin olmuştu ama doğduğu yerdi burası
Toprakları, sürüleri her şeyi buradaydı yoktu çaresi
Tütünü bu sefer Osmanlı değil Yunan alacaktı
Eski düzen birkaç yıla varmaz zaten geri gelecekti
Ancak düşündüğü gibi olmadı önce cihan harbi patladı
Oğlu İbrahim’den iki yıldır habersizdi bu acısını katladı
Balkan Savaşında askere gitmişti İbrahim
Anasının duasıyla Yemen’den dönecekti sağ salim
Yıl dokuz yüz on sekiz ilk oğlunu evlendirdi
Bir yıl sonra torunu Ayşe’nin doğumu sevindirdi
İkinci oğul Ahmet’te büyük göçten önce yuva kurdu
Gelini Safiye İkinci torun Fatma’yı doğurdu
Şimdi tek can Hüseyin Ağa ailesini on bire arttırdı
Artan nüfusa parmakla gösterilecek yeni bir ev yaptırdı
Nerden bilecekti yeni evini, topraklarını bırakacaktı
Birkaç yıl geçmeden Kavala Limanından yola çıkacaktı.
Yunan İzmir’den atılınca mübadele sözü yayılmıştı
Edirne’den gelecek Türk ordusu beklentisi dağılmıştı
Nasıl giderdi babasının dedelerinin anısı buradaydı
Gönderileceği söylenen Samsun kim bilir neredeydi
Zalimceydi yol ayrımı, ya dinini ya toprağı seçecekti
Hiç düşünmeden malından mülkünden vazgeçecekti
Sürüleri elden çıkardı, satılacakları sattı birer birer
Yeni yurtta çok işine yarayacaktı biriktirdiği altınlar
Son kez baktı yirmi dört baharında yeni yaptırdığı evine
Veda etti sessizce altmış dört yıldır yaşadığı güzel köyüne
İçinde bir ümit vardı nasıl olsa bir gün dönecekti
Giderken bilmiyordu ki yeni topraklarda ölecekti
Alabildikleri eşyalar birer birer gemiye yüklendiler
Uzun gemi yolculuğuyla bilinmeze doğru sürüklendiler.
Samsun’a vardı gemi geniş bir alanda toplandılar
Getirebildikleri eşyaları indirip sırayla kayıt olundular
Eski bir Handa konakladılar birkaç gün birkaç gece
Geri dönebilseler neler verirlerdi bitseydi bu işkence
Bafra denen bir yere yollandılar iskan heyeti kararıyla
Hüseyin Ağa yine şükür dedi altmış yaşın vakarıyla
Yeniden bir han kapısı ev oldu on bir kişilik haneye
Rüzgarda savrulan yaprak gibi döndüler deli divaneye
Bafra’nın nemli havası hiç benzemiyordu Muncinoz’a
Daha bahardı nasıl dayanırlardı sıcak nemli bir yaza
Köy köy dolaşmaya başladılar uygun bir yer bulmaya
Bir yıl hazır yediler devam edip Handa kalmaya
Sonunda uygun yer bulundu eski köylerine benzer
Devletin verdiğine ek topraklar aldılar azar azar
Eldavut denen köye yerleşti Çolak ve ailesi
Çalışmak ve genişletmekti ailesini tek gayesi
Yeni bir ev yaptırdı yine eski köydeki gibi güzel
Üç oğlunu da sırasıyla evlendirdi ölmeden evvel
İlk erkek torunu Hasan’ın oğlu Halil doğdu
Daha sonra sağlığında kız erkek birçok torunu oldu
İki kızını memleketinde yitirmişti ama oğulları vardı
Sağlığında on dokuz da oğlan, kız torun gördü
Oğlu Hasan hastalandı kurtulamadı otuzlu yaşında
Vereme yenilmiş bir oğul bir kız bırakmıştı peşinde
Kızlarından sonra oğlu Hasan’ın acısı da eklenmişti
Uzun ömründe bedenine yeni bir hançer saplanmıştı
Yine de hayata bağlıydı keçiler, atlar yetiştirdi özenle
Ancak hep dönmeyi düşündü eski vatanına özlemle
Muhabbet eder gibi ağzını bozardı zaman zaman
Kalaylardı hak edeni ötesini berisini düşünmeden
Sofrası çok genişti misafiri eksik olmazdı uzak yakın
Misafirle birlikte kokusu yayılırdı fırına sürülmüş oğlağın
Yine konuklarını uğurladığı bir gece girdi yün yatağına
Son yatsı namazını kılmış, dua edip yatmıştı sağına
Yaradan uzun ömür vermiş, çoktan doksanı bulmuştu
Yorgun dede hiç hasta yatmadan uyur gibi ölmüştü.
Anneciğim de torunuydu dedem der gözleri ışıldardı
Onun adı anılınca geçmişe derin bir özlem duyardı
Ailesinden on beş torun hayatta şimdi dört bir yanda
Annemle birlikte dokuzu da şimdi onun yanında
Hüseyin dede artık sadece birkaç torunun kalbinde
Sonsuzluk yatağı ise Eldavut’da bir servinin dibinde…
Mahmut ÇUHADAR-Temmuz 2012
Mahmut ÇuhadarKayıt Tarihi : 24.8.2012 12:36:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Annemin büyükbabasının gerçek hayat hikayesidir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!