Tavan Manzaralı Bir Çöküş
Kısa Öykü
1. Sahne – Köşedeki Yatak
Odanın en kör köşesinde, pencereye uzak bir yerde serilmiş ince bir yatak.
Ne fazla bir yumuşaklık, ne sıcaklık...
Sanki geçici bir misafir gibi konmuştu oraya.
Ama artık misafir değildi.
Günlerdir oradaydı.
Kim sermişti bu yatağı?
Ne zaman kabul etmişti orada yaşamayı?
Bilmiyordu.
Gözlerini tavana dikti.
Beyaz boyası dökülmüş, küçük bir örümcek yuvası sol üstte.
Boşluk.
O boşluğa bakarken kendi içinin de aynı hale geldiğini hissetti.
Bir boşluk hâli… ama sessiz değil, gürültülü bir boşluk.
Düşünceler haykırıyor, anılar boğazını sıkıyordu.
2. Sahne – Film Başlıyor
Bir film dönmeye başladı zihninde.
Ama bu film, sinemada izlenip çıkılacak bir kurgu değildi.
Kendi hayatıydı.
Saniyeleri, saliselere bölünmüş bir hayatın acımasız kesitleri…
Oynatan da kendisiydi, izleyen de.
Kamera bazen çok yakındı;
bir anne sesi,
bir terk ediliş,
bir yalan,
bir el titremesi,
bir bakış.
Durdu.
Bazı sahnelerde bekledi.
Göz kırpmadan izledi.
O sahneler içini çürütüyordu.
"Ne boktan bir hayatım varmış!" diye geçirdi içinden.
Sonra sustu.
3. Sahne – Didikleyen Bir Varoluş
Bir tavuk gibi hissetti kendini.
Açlıktan gözleri dönmüş, pisliğin içinde yiyecek arayan bir hayvan.
Ama burada aradığı, bir kırıntı değil;
bir anlamdı.
Hayatını didikledi.
Her detayını...
Sakladığı, bastırdığı, yok saydığı her parçasını…
Parçaladı, sonra o parçaları tek tek birleştirdi.
Kendine acımasızca baktı.
Ama bu acıma değil, küçümseme gibiydi.
“Zevzeksin,” dedi kendi kendine.
“Adam olamadın.”
4. Sahne – Sessizlik
Odanın içinde çıt yoktu.
Ama içi gürültüyle doluydu.
Zihni bağırıyor, kalbi susuyordu.
Bir yandan kendini aşağılıyor,
öte yandan kendini bulmaya çalışıyordu.
Bunun adı çöküş müydü, uyanış mı?
Henüz bilmiyordu.
Ama bir şeyden emindi:
Kendine bu kadar düşman olmasaydı,
belki bir dostu olabilirdi.
5. Sahne – Tavan
Yeniden tavana baktı.
Değişmemişti.
Ama sanki orada bir delik vardı artık.
O delikten bir şey sızıyor gibiydi.
Işık mıydı, karanlık mı, emin olamıyordu.
Ama ilk kez, ayağa kalkmak gibi bir istek geçti içinden.
İçini kaldırmıyordu henüz, ama fikri belirmişti.
Ve bazen bir fikirdir değişimin başlangıcı.
Tavan Manzaralı Bir Çöküş – Bölüm II
"Pencereye Doğru"
6. Sahne – Fikrin Sesi
Tavan…
Oradaydı yine.
Sabit, sessiz, soğuk.
Ama bu kez gözleri tavanda değil, onun biraz altındaydı —
duvarda.
Pencereyi düşündü.
Görmüyordu belki ama biliyordu orada olduğunu.
Dışarıda bir hayat vardı.
Hareketsizliğin içindeki en gürültülü şey o fikirdi:
“Kalk.”
Sadece bir kelime.
Ama yer yatağında taş gibi yatan bedenin üzerinde bir deprem etkisi yarattı.
7. Sahne – Koltukların Gölgesi
Başını çevirdi.
Odanın diğer ucundaki koltuklara baktı.
Ne çok insan oturmuştu oraya.
Kimi gülmüştü, kimi gitmişti.
Kimi yalanlar söylemişti o koltuklarda,
kimi gözyaşı dökmüştü.
O koltuklar artık yoktu,
ama anılar oradaydı.
Ve o anılar, birer gölge gibi duvarlara sinmişti.
Sanki ayağa kalksa, o gölgelerle göz göze gelecekti.
Korktu.
Ama kıpırdandı.
8. Sahne – İlk Kalkış
Yavaşça doğruldu.
Belki bir milim, belki sadece omuzları.
Ama kalktı.
Yatağın yaylarında hafif bir çıtırtı duyuldu.
Beden değil, karar hareket etti.
Ve ilk defa, odanın köşesinden başka bir yöne doğru bakabildi.
Nefes aldı.
Derin bir iç çekişti bu.
Bir pişmanlık, bir özlem, bir ağırlıktan kurtulma çabası.
Gözleri pencereye yöneldi.
O hâlâ uzak, hâlâ sessiz, hâlâ kapalıydı.
Ama artık onun varlığı yadsınamazdı.
9. Sahne – İç Ses
İçinden bir ses:
“Sen ne zaman düştün, tam olarak hatırlıyor musun?”
Bir başka ses:
“Düşüşün ne zaman başladıysa, kalkış da orada başlar.”
O zaman anladı:
Yattığı yer, yalnızlık değilmiş.
O bir başlangıç noktasıymış.
Bir çukur değil, bir sıfır noktası.
Kendine dönmenin, kendinden geçmenin ilk adımı.
10. Sahne – Sessizlikte Bir Kıpırtı
Dışarıda bir kuş sesi duyuldu.
Pencerenin gerisinden gelen bir melodi gibi.
Gözleri hafif yaşardı.
Bir an için çocukluğunu hatırladı.
O hiç kırılmamış hâlini.
Kırılmadan önceki kendini.
Ve işte orada, yerde,
ilk kez utanmadı kendinden.
Çünkü her şeyin başlangıcı o utançtı belki de.
Ve bu kez, o utancı örtmek için değil, anlamak için baktı içine.
Tavan Manzaralı Bir Çöküş – Bölüm III
"Pencerenin Eşiğinde"
11. Sahne – Boşlukla Göz Göze
Ayağa kalktı.
Tam kalktı mı? Hayır.
Ama artık yaslandığı duvarın desteğine ihtiyaç duymuyordu.
Dizleri titreyerek taşıdı onu.
Birkaç adım…
Ve pencereye biraz daha yaklaştı.
Şimdi görebiliyordu.
O çoktan bildiği ama hiç dokunmadığı şeyi: ışığı.
Pencerenin camı tozla kaplıydı.
Işık, kirli bir yumuşaklıkla odaya süzülüyordu.
Net değildi, saf değildi,
ama yine de bir vaat gibiydi:
"Buradayım… hâlâ."
12. Sahne – Perdenin Ardı
Parmak uçları perdeye uzandı.
İnce, ama ağırdı perde.
Yılların tozunu, içinde biriken suskunluğu taşıyordu.
Parmakları titredi.
Çünkü dışarıyı görmek kadar,
içeride ne hâlde olduğunu fark etmek de korkutucuydu.
Düşündü:
“Ya dışarısı çok güzelse ve ben artık ait değilsem?”
“Ya ışık beni yakarsa?”
“Ya bu karanlığa çok alıştıysam?”
Bunlar korku değil, kaçıştı.
Ama o kaçmadı.
Perdeyi usulca araladı.
13. Sahne – Işık ve Yüzleşme
Gözleri kamaştı.
Yalnızca ışıktan değil.
Gördüğünden.
Sokakta yürüyen biri, bir çocuk, bir gökyüzü…
Hepsi oradaydı.
Hayat devam ediyordu.
Onun yıllarca dışında kaldığı hayat.
Ama bu yalnızlık değildi artık.
Bu, yeniden davet edilmekti.
Hayat ona kapıyı kapatmamıştı.
O, yalnızca içeriden kilitlemişti.
14. Sahne – Gözyaşı ve Gülümseme
Bir damla süzüldü gözünden.
İçindeki çocuk, içindeki kadın, içindeki adam —
Hepsi bir anlığına birleşti.
Bir insan oluverdi tekrar.
Yaralı, eksik, ama canlı.
Gülümsedi.
İçinde bir ses vardı.
Sakin, yumuşak ve ilk kez yabancı gelmeyen:
“Şimdi, yeniden başlayabilirsin.”
15. Sahne – Sessizlik ve Merhamet
Oda yine sessizdi.
Ama bu sessizlik artık ıssızlık değil, rahmetti.
Artık tavana bakmıyordu.
Çünkü başını eğmiyordu.
Gözleri dışarıda,
ama yavaş yavaş içine doğru açılan bir kapıdaydı.
Kendine ilk kez merhametle bakmaya başlamıştı.
Ve bu, en çok ihtiyaç duyduğu şeydi.
IV. Bölüm – Yüzünü Işığa Dönen
Karakter pencereyi açar, ilk adımı dışarı atar.
Belki hâlâ korkar ama artık yürür.
V. Bölüm – Aynayla Göz Göze
Bir gün aynaya bakar ve gördüğü yüz değişmiştir:
Yorgun ama diri.
Parçalanmış ama yeniden bir araya gele
Artık karakterim, karanlık odasından ışığa doğru ilk adımlarını attı. Kendine merhametle bakabilmeye başladı. Şimdi, bu kırılma evresinden sonra bir dönüşüm süreci başlıyor. Bu bölümde hem dış dünya hem de iç dünya arasında bir köprü kuracağım.
Tavan Manzaralı Bir Çöküş – Bölüm IV
"Yüzünü Işığa Dönen"
16. Sahne – Camı Açmak
Perdeyi aralamıştı.
Şimdi sıra, yıllardır açılmamış olan pencereyi aralamaktaydı.
Eli pencerenin koluna uzandı.
Bir direnç vardı — pas mı, zaman mı, korku mu bilinmez.
Zorladı.
Bir “tık” sesiyle pencere aralandı.
Ve ilk kez odasına gerçek bir rüzgâr girdi.
Rüzgâr taşıyordu:
Tozları kaldırıyor, duvarlardaki sessizliği siliyordu.
Bir sokak sesi, bir yaprak hışırtısı, uzaktan gelen bir martı çığlığı…
Hayat kendini yeniden hatırlatıyordu.
17. Sahne – İçerden Dışarıya İlk Bakış
Pencereye yaklaştı.
İki elini pencere pervazına koydu.
Gözlerini kıstı, dışarıya dikkatle baktı.
Gökyüzü maviydi.
Ama o mavilik, sadece bir renk değil,
bir vaat gibiydi:
“Sonsuzluk buradan başlar.”
Yoldan geçen insanlar gördü.
Bir anne çocuğunun elini tutmuştu.
Bir genç adam bisiklet sürüyordu.
Biri durdu, gülümsedi.
Karakterin gözleri doldu.
Kendisine gülümsediğini sandı.
Belki de öyleydi.
Ve ilk kez, gülümsemenin karşılığına içinde yer açtı.
18. Sahne – İçerdeki Aynayı Görmek
Dönüp odaya baktı yeniden.
Aynayı fark etti.
Yıllardır bakmadığı, belki bilerek görmezden geldiği aynayı.
Yavaş adımlarla yaklaştı.
Korkuyordu.
Çünkü kendini tanımadığı bir yüzle karşılaşmaktan korkuyordu.
Ama kaçmadı.
Aynaya baktı.
Bir yüz vardı orada.
Yorgun, dağılmış, ama canlı.
Ve o yüz, ilk defa ona düşman gibi görünmedi.
Bir kırılganlık vardı gözlerinde,
ama aynı zamanda bir umut:
“Sen hâlâ buradasın.”
19. Sahne – Kelimeler Geliyor
İçinden bir cümle geçti:
“Ben kırıldım, ama ölmedim.”
Ardından bir diğeri:
“Ben unuttum, ama yeniden hatırlayabilirim.”
Ve sonra:
“Ben kendime çok zulmettim.
Ama şimdi, kendime bir merhamet gösterebilirim.”
Bu kelimeler dudaklarından dökülmedi,
ama içini ısıttı.
Bir dua gibi yükseldi içinden.
Sessiz, ama derinden.
20. Sahne – Dışarıya İlk Adım
Elini pencere pervazından çekmedi.
Orada biraz daha durdu.
Sonra ayaklarını yere bastı,
bir adım attı —
kapıya doğru.
Kapı artık onu korkutmuyordu.
Odanın karanlığı, onun zindanı olmaktan çıkmıştı.
Artık bir hatıraydı.
Ve hatıralar, korku değil, öğreti olur zamanla.
Kapıyı açtı.
Göz kamaştıran bir aydınlık karşıladı onu.
O artık dışarıda değildi.
İçindeydi her şeyin.
Hayatın, kendinin, Yaradan’ın…
Bu sahnede artık bir içsel barışma, dış dünyayla ilk temasta bulunma ve dönüşümün eşiği yaşandı.
Bu bölüm, karakterin içsel dönüşümünü tamamladığı, ama her bitişin aslında yeni bir başlangıç olduğunu sezdiği derin ve sade bir kapanış bölümü olacak.
Tavan Manzaralı Bir Çöküş – Bölüm V
"Ve Başladı..."
21. Sahne – Eşiği Geçmek
Kapıdan adımını attığında ayakları titredi.
Ama bu titreme bir korkudan değil,
yeni bir hayatın ağırlığından gelen bir sarsıntıydı.
Dünya hâlâ aynıydı;
sokak, duvarlar, gökyüzü…
Ama onun gözü artık değişmişti.
Ve insan, ancak gözünü değiştirdiğinde dünyayı görebilirdi.
O, artık gören biriydi.
Bir çöküşün içinden geçmiş,
kendini yokluğun kıyısında bulmuş,
ve sonra orada, hiçliğin ortasında yeniden doğmuştu.
22. Sahne – İçindeki Çocukla Göz Göze
Adımlarını yavaşça ilerletirken
bir vitrinde yansımasını gördü.
Durdu.
O aynada bambaşka biri vardı:
Yorgun, ama diri.
Hâlâ eksik, ama artık eksiklerini taşıyabilecek kadar güçlü.
Ve gözlerinde bir çocuk vardı.
Kırılmadan önceki hâli.
Kaybolan masumiyeti değil,
yeniden hatırlanan özüydü o bakışta duran.
Ve o çocuk, büyümüş bir bedene değil,
büyümüş bir kalbe bakıyordu artık.
23. Sahne – Bir Nefes
Derin bir nefes aldı.
İçine çektiği hava,
sanki yıllarca içine dolduramadığı boşluğu tamamladı.
Bir iç huzur,
bir teslimiyet,
bir teşekkür doldu göğsüne.
"Ben buradayım," dedi içinden.
"Geç kaldım belki… ama geldim."
24. Sahne – Hayat Devam Ediyor
Yanından bir çocuk koşarak geçti.
Bir kadın pazardan döndü.
Bir yaşlı adam selam verdi.
Ve o tüm bunlara ilk kez ait hissetti.
Kırık da olsak, eksik de olsak,
bu dünyada hâlâ bir yerimiz vardı.
Yeter ki o yeri, önce kendimizde bulalım.
25. Sahne – Dönüp Son Kez Bakmak
Bir an için durdu.
Arkasına baktı.
O pencereye…
O yer yatağına…
O kırılma noktasına.
Şefkatle baktı oraya.
Çünkü her yolculuk,
orada başlayan bir suskunluk ile başlamıştı.
Ve mırıldandı:
“Bazen en karanlık yerde bulur insan ışığını.
Çünkü o ışık, hep içindeydi.”
Ve yürüdü.
Ne daha hızlı, ne daha yavaş…
Sadece olması gerektiği gibi.
Kendisi gibi.
Yürüyerek değil,
şükrederek.
Ve hayat —
tam da orada,
yeniden
başladı.
📜 SON
Bu kısa öykü, bir içsel çöküşün içinden doğan yeniden varoluşun psikolojik ve manevi katmanlarını sahne sahne işleyen bir yolculuktu.
Kayıt Tarihi : 28.7.2025 13:50:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!