Çoktan beri teki vatan olmuşam,
Diyar-i gurbette candan usandım,
El kahrı çekmekten ömrüm tükendi,
Ay yıl hafta değil günden usandım.
Gönül ister bu can vatanı aşa,
Dünyada ne geldi de gelmemiş başa,
Bende olan derdi yüklesen taşa,
Taşlar dile gelir "senden usandım".
Canım kurban olsun mertoğlu merde,
Benim emeklerim hiç oldu nerde,
Sefil sümman durmaz gider bu elde,
Aktı gözüm yaşı nemden usandım..
Kayıt Tarihi : 11.6.2015 21:16:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Sümmani, Kırım’da sıradan bir gün geçiriyordu. Bir meclise katılmış çalıp söylüyor insanlarla muhabbet ediyordu. Bir gün Sümmani sohbetini bitirmek üzereyken içeride bulunan dinleyicilerden biri “Ah Felek” diye bir nara atarak kapıyı çekip çıktı. Kimse bu adamın ne yapmaya çalıştığını anlayamadı. Ertesi gün aynı adam bu defa da sohbetin ortalarına doğru yine aynı nidayı atarak çekti gitti. Artık herkes bu adamın acaba ne derdi ola ki diye düşünüp durdu ama kim ne yapabilirdi ki daha derdini bile söylemeyen bu adama. Üçüncü gün yine aynı adam bu defa da sohbetin başında yine “Ah Felek! ” deyip olduğu yere yığıldı. Sümmani hemen sohbetini sonlandırdı ve adamı yalnız konuşabilecekleri bir yere aldı. Sümmani; Evladım seni böyle aha efkâra ulaştıran nedir? Derdini söylemeyen derman bulamaz dedi. Karşısında ki genç benim adım Kahraman’dır. Sümmani sendeki dert benimkinin yanında dert değildir. Benim ahım efkârım ta asumana dayandı. Trabzon’da Mehmet isminde bir bey oğluyum. Küçük yaşta babamı kaybettim. İki tane ağabeyim vardı onlar da babamın servetini bitirdikten sonra ortadan kayboldular. Anam ve ben ser sefil ortada kaldık. Anam bana kol kanat gerdi bir şekilde kendi yağımızda kavrulmaya başladık. Babamdan sonra Derebeylik Aslan Bey adında birine geçti. Ben 14 15 yaşlarındaydım anam beni medreseye yolluyordu. Aslan Bey’in de Elmas adında dünya güzeli bir kızı vardı. Elmas da medreseye geliyordu zamanla gönlümü Elmas’a kaptırdım. Aradan zaman geçti ve artık Elmas medreseye gelmez oldu benim de aşkım iyice harlandı. Bir gün Elmas’ı gördüm ve dayanamadım bayılmışım uyandığımda artık bu duruma bir hal çare bulmak için anama gittim ve ana durum mesele bu türlü biz gidip bu kızı isteyeceğiz dedim. Anam da kesinlikle ben böyle bir şey yapamam Aslan Bey bizi kapısına almaz dedi. Bende babamdan hatıra kalan kılıcı aldım Kefenlik bez alıp Medrese hocamın yanına vardım. Hocama durumu anlattım. Ya Elmas’ı bana iste ya da bu kılıçla boynumu vur bu kefene sar ve beni buraya göm dedim. Hocam Kefeni ve kılıcı alıp Aslan Bey’in konağına doğru yol aldı. Hocam ile Aslan Bey çok iyi dostlardı Bey, hocanın sözünü yere düşürmezdi. Hoca eve varır ve Aslan Bey sorar nedir senin sıkıntın diye Hocam da bir sıkıntım var ve senin elinden gelecek bir husus o yüzden söz vermeni istiyorum der. Aslan Bey’de hay hay elimizden gelirse sözüm sözdür diye cevap verir. Hoca mevzuyu anlatınca Aslan Bey verdiği sözden de cayamaz ve şart koşar. Üç katlı bahçeli bir ev ve şanımıza yakışır bir düğün isterim der. Bunun üzerine ben gurbet ele gittim senelerce çalıştım yeteri kadar birikim yaptım ve memleketime döndüm. Düğün kurduk her şey çok iyidi, Hiçbir şey ters gitmedi. Düğün gecesi gerdeğe girdik iki rekât namaz kılıyordum sağa selam verdim sola selam verdim ve perdenin ardındaki gölgeyi görünce hemen ayaklandım. Pencerenin önünde sırtında tüfekleri olan iki kişi vardı. Bende hemen duvarda asılı tüfeği kaptım acep bu insanlar benim namusuma mı göz dikti diye iki el ateş ettim ve ikisi de yere yığıldı. Kapıya çıktım ki ne göreyim yerde yatanlardan biri Elmas’ın büyük ağabeyi diğeri ise en küçük ağabeyiydi. Durum böyle olunca Elmas’la helalleştim şu karşı dağın karı eridiğinde gelirim deyip Aslan bey’in gazabından kurtulmak için kaçtım geldim buralara. Yedi senedir bu diyarlardayım ne Elmas’tan haber alabildim ne de anamdan haber alabildim. Söyle Sümmani ne yapayım ben? Sümmani’de Kahraman’a dönerek al eline bir kağıt kalem ve Elmas’a bir mektup yazalım der. Sazını düzen eder söylediklerini de Kahramanın yazmasını ister. Hal ehli Sümmani Baba söze başlar; Name selam olsun arzu canana, Ben dileğin ahu zarı var mıdır? Ben onun şemine oldum pervane, Acep yârin gam efkarı var mıdır? Yar kabul eyler mi benim namemi, Gözü yaşlı dertli bekler hanemi, Acep neylediler düşkün anamı, Ondan yakın vefadarım var mıdır? Gözüme göründü karye-i vatan, Dertliler derdine ortaksın Sümman, Elmas’ı neyledin dertli Kahraman, Ağlamaktan başka kârın var mıdır? Mektup yazıldı ve Elmas’a gönderildi. Aradan belli bir zaman geçti ve Elmas’tan cevap gelmişti. Elmas cevabında şöyle diyordu; Beyim namen geldi bana ulaştı, Okuyup anlamaya dilim dolaştı, Cümle hasret sılasına kavuştu, Bilmem sana zor oldu gelmedin Dağlara tay oldu efkârım gamım, Geçti civan ömrüm gülmez encamim, Hasret ateşine bu can bedenim, Kütâh oldu çürüdü de gelmedin. Bizim yerler portakallı sunalı, Başım al duvaklı elim kınalı, Yüz sene beklerim viranhaneni, Bilmem sana ne zor oldu da gelmedin. Hicran otağından gelir paylarım, Ah vah ile geçti hasta aylarım, Akıl baştan alan siyah muylarım, Alişanı bürüdü de gelmedin. Gözünden akar mı kanlı yaşların, Sılada bekliyor arkadaşların, Elin ile diktiğin ağaçların, Bahçe oldu bar verdi de gelmedin. Ben bilirim sesin benim erbabım, Senden ayrılalı gözde yok habım, (hab=rüya) bin naz ile kestirdiğin zerbabım, (zerbab= mücevher) Kol sokmadım çürüdü de gelmedin. Elmas’ı yandırdın hasret narına, Beyim müştah oldun gurbet karına, Müddet kestiğin dağın karına, Yedi bahar eridi de gelmedin. Sümmani ve Kahraman Bu iki mektubu da alıp Trabzona doğru yola çıktılar. Sümmani Kahramanı kendi yaşadığı yere yakın bir yere bırakıp Aslan bey’in bulunduğu meclise gidip çalıp söylemeye başladı. Aslan Bey, Sümmani’nin yanına yanaştı ve Âşık nerelerde gezdin dolaştın “Kahramanı tarif ederek” şöyle birini gördün mü diye sordu. Sümmani de gördüm hatta bana bir mektup verdi buralarda bir Aslan Bey varmış ona vereceğim dedi. Aslan Bey aradığın kişi benim ver bakalım mektubu deyip mektubu okumaya başladı. Okudukça göz yaşlarına boğuldu. Evladım Kahraman’ı ben çoktan affettim yeter ki kızım ser sefil olmasın. Getir Kahraman’ı gelsin evine barkına sahip olsun dedi. Sümmani de kahramanı aldı geldi tekrar düğün yapıldı. Düğün gecesi Aslan Bey Sümmani’ye dönerek Sümmani duydum ki senin de kavuşamadığın bir sevdiceğin varmış gel ben sana destek olayım sende git Badehşan’a Gülperi’ne kavuş dedi. Sümmani Aslan Bey dilime üç kıta bir şey geldi bir söyleyeyim de ondan sonra karar ver dedi ve söze başladı; Çoktan beri teki vatan olmuşam, Diyar-i gurbette candan usandım, El kahrı çekmekten ömrüm tükendi, Ay yıl hafta değil günden usandım. Gönül ister bu can vatanı aşa, Dünyada ne geldi de gelmemiş başa, Bende olan derdi yüklesen taşa, Taşlar dile gelir "senden usandım". Canım kurban olsun mertoğlu merde, Benim emeklerim hiç oldu nerde, Sefil sümman durmaz gider bu elde, Aktı gözüm yaşı nemden usandım..

TÜM YORUMLAR (1)