Çöken Zaman - Bir Ömrün Son Perdesi

Aytaç Korkusuz
62

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Çöken Zaman - Bir Ömrün Son Perdesi

Hazirandı anne,
kiraz dalları boynuma dolanırdı çocukken
şimdi o dallar bile kurudu
içimde yanmış bir orman
içimde kışın kırık aynası var
kokun yastığımdaydı bir zamanlar
her uykumda rüyalarımdaydın
şimdi ne oldu rüyalar da göç etti anne?

meğer bir yastık bile
ne çok şey tutabiliyormuş içinde
ne gün olduğunu hatırlamıyorum
takvimden yaprak değil
bütün takvim düşmüş gibi
zaman kendini beynimden söküp aldı
izi bile kalmadı
hatırlamak istiyorum bazen
çünkü unutmak acıtıyor
ama her hatırladığımda
hıçkıra hıçkıra
dalıyorum o çığlıklara
bir daha geri dönemem sanıyorum
hafızamı koruyan boşluk
belki de tek kalan şey senin ardında

sonra apartmanın boşluğu
beşinci kattan pijamayla
koşa koşa yalnayak indiğim
binanın arka tarafından sana doğru yuvarlandığım
bulduğum aracın şöförüne yalvardığım
-çocuk ağzını kapatmasın- dediğini
parmaklarımı dişlerinin arasına bırakmıştım
hâlâ izi var biliyor musun
sen sıkarken parmaklarım parçalanıyordu
hastaneye yetiştirdim seni
yaşıyordun
birkaç saat daha o acıya dayandın
𖥸 ve sonra gittin.

sonlar hep çarşambaya denk gelir derler
ama sen hangi gün gittin anne?
çünkü o gün yok
çünkü o son hafta komple çöktü zamanın üstüne
güneş doğduysa da hatırlamıyorum
pencere açıldıysa da hatırlamıyorum
sadece apartman boşluğu
sesi olmayan o karanlığı

hazirandı anne,
ki bizim evde hiç bahar olmadı
günü bilmiyorum
ama duvardaki saat 07:15'ti
hâlâ beynime kazılı
yelkovan akrebe saplanmış
keskin ve soğuk bir yara gibi
takvimde gün yok
o hafta kara bir delikti
ben hâlâ o sabaha uyanıyorum her haziranda
saat 07:15’te içimden bir şey düşüyor
ama yere hiç ulaşmıyor
havada asılı kalıyor
sonra gölgesi bile ayyaş berduşa saplanıyor.

adı konmamış, adli olmayan
ama ruhsal anlamda her gün işlenmiş bir suç zinciri
kelimeler de dayağın gölgesinde sakatlanır
kıyamet değildi bu
kıyametten önceki o bir saniyelik duraklamaydı
kalktım koştum ama artık çok geçti
- gökyüzü boş kalmıştı
bir çocuğun içinden dua çıkmaz bazen
- sadece intikamın tohumu
keşke seni koruyabilseydik
seni koruyamamanın utancını taşıyorum
haziranların her gününde

çocukken kiraz dalları sarardı boynumu
şimdi sesin bile dönmüyor içimdeki boşluğa
ve ben artık yaşlandım -
yokluğunda, kimsesizce..

(bir sahne daha var, gözümden gitmeyen;
28 yıl önce, o sabah - 15 yaşında -
o apartmandan atletle, donla, yalınayak fırladım.
bağıra çağıra araba arıyordum.
ben daha ne olduğunu anlayamadan,
meğer o şerefsiz hazırlanmakla meşgulmüş.
yataktan kalkmış, giyinmiş, süslenmiş, kemerini takmış
cebindeki tarağı çıkarmış, saçını tarıyordu -
binanın merdivenlerinden inerken

sanki hiçbir şey olmamış gibi
ne bir panik
ne bir suç
o kadar rahattı
ama yukarısı
cinayet mahalliydi
enkazla doluydu içerisi -
aşağısıysa, o “katilin”
gösteri yaptığı sahneydi.

ve biliyor musun?
kırk günü bile beklemedi.
o kadar kolaydı,
o kadar basitti onun için.
toplandılar
anası, bacısı, kardeşi -
evlendirdiler,
ve s.ktirolup gitti.

bir ara duydum,
nefesini tüpten alıyormuş.
ama hâlâ inatla yaşıyor.
bence iyi.
ölmesin.
yaşasın ➵ ama hep böyle.
her gün biraz daha eksilsin,
hayat onun içinde çürüsün.)

Aytaç Korkusuz
Kayıt Tarihi : 18.7.2025 19:58:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Haziranın son haftası, zamanın silinişi, annenin yokluğu ve içsel boşluk üzerine..

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!