Her sabah işe giderken
bir binanın penceresinde
bembeyaz bir kız, saçları dağınık,
gözleri nemli, öylece bana bakıyordu,
beni seyrediyordu
bir gün, beş gün, on gün, bir ay,
aynı saatte, aynı pencerede
sessiz bir dua gibi bana bakıyordu
bir sabah dayanamadım,
o binanın ziline bastım, dedim ki:
"her sabah bembeyaz bir kıyafetle,
dağınık saçlarıyla, nemli gözleriyle
bana bakan genç bir kız var, kim o?"
annesinin gözleri karardı,
babası dizlerinin üstüne çöktü,
ve ağlamaya başladılar
bizim kızımızdı o,
küçükken komşunun oğluyla
aynı sokakta koştular,
aynı akşam ezanında eve döndüler,
birbirlerine utangaç gülümsediler
büyüdüler,
birbirlerine aşkla baktılar,
çocukluklarından beri birbirlerine aşıktılar
ve kader işte,
evlenmeye karar verdiler
ama düğün günü,
bembeyaz gelinliğinin içinde
elleri buz gibi olurken
kanser alıp götürdü onu
kınalı elleri, gözlerinin içindeki ışık o gün söndü
sevdiği çocuk
düğünden bir ay sonra
bu dünyaya tutunamadı,
kendi elleriyle ipi boynuna geçirip
kızın adını sayıkladı ve o da gitti
birbirlerine kavuşamadan
ben ise o gün
binanın önünde donup kaldım
gözlerim karardı,
kalbim paramparça oldu
onun sesi yeniden çınladı:
"sevdiğim adam nerede?
bulamadım…
beni almaya gelmedi…"
o günden sonra
artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı
uyurken nefesim daralıyor
gözlerimi kapattığımda
onu görüyorum
bembeyaz bir el bana uzanıyor
“bırakma beni” diyor
beni alıp gitmek istiyor
her sabah
o binanın önünden geçmemek için
işimi bıraktım
ama kaçamadım,
hala rüyalarımda
bembeyaz ve gözleri nemli
bir sabah uyandığımda
baktım ki ellerim kan içinde
kendimi tırmalamışım
nefesim düzensiz
kalbim taş gibi olmuş
gözlerimde onun yüzü asılı kalmış
korktum, çığlık atarak evden kaçtım
sokaklarda koşarken onun adını sayıkladım
ben bu acıya dayanamadım,
bana bakan o kızın
ve onun sesinin ağırlığında
aklımı kaybettim
yatağımda zincirler,
ellerim titrek,
gözlerim kan çanağı ama sesi
gecenin en sessiz yerinden
kalbimin en karanlık köşesine damlıyor
geceleri uyuyamıyorum,
gözlerimi kapadığımda
pencerede onu görüyorum
bembeyaz, saçları dağınık
gözleri nemli
avuçlarını cama yaslamış
bana doğru fısıldıyor:
"beni bırakma…
beni burada bırakma ..."
odamda soğuk rüzgarlar dolaşıyor,
nefesim buhar buhar yükseliyor
perdeler kıpırdıyor,
kapı gıcırdıyor,
karanlıkta onun nefesi
yanaklarımda dolaşıyor
bir gece gözlerimi açtığımda
karşımda o adamı gördüm
boynunda ip izleri
gözleri boş, siyah, karanlık
sessizce bana bakıyor
ve dudakları kıpırdıyor:
"onu burada bırakma…"
onun sesi yükseliyor
o ince, sızlayan fısıltı
gecenin içinde çığlığa dönüşüyor
yüreğim hızla çarpıyor,
ellerim terliyor, başım dönüyor,
çığlık atmak istiyorum ama sesim çıkmıyor
kalbim göğsümde bir taş gibi ağırlaşıyor
duvarlardan soğuk bir el uzanıyor,
omuzuma dokunuyor, üşüyorum
nefesim düzensiz, dizlerim titriyor
koridorda beyaz bir silüet dolaşıyor
çırılçıplak, yaralı ayakları kanıyor
gözleri bana bakıyor
"beni bırakma…"
gözlerim kapanıyor,
karanlığa düşüyorum,
son bir kez nefes alırken
o sesi yeniden duyuyorum:
"artık buradasın…
beni yalnız bırakmayacaksın…"
bir sabah gözlerimi açtığımda
akıl hastanesinin odasında değildim
o binanın penceresindeydim
bembeyaz bir elbisem vardı
saçlarım dağılmıştı
gözlerim nemliydi
ve aşağıda kaldırımda yürüyen birini gördüm
ve sessizce fısıldadım:
"sevdiğim adam nerede?"
çünkü artık ben de
camdaki kızdım.
şimdi bu mektubu
bir akıl hastanesinin gri duvarlarından
camdaki kızın gözleriyle yazıyorum
bu, size yazdığım
son mektubum olsun.
Kayıt Tarihi : 2.7.2025 23:35:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu Şiir gerçek bir yaşanmışlıkdan alınma.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!