O, iğnelerin soğukluğudur. Yaprak dökmenin, çürümenin ve mevsimsel teslimiyetin reddedildiği, katı ve koyu yeşil bir inatçılık. Cam ağacı, sürekli kendini yenilemek yerine, kalıcılığı seçen, yalnız ve mesafeli bir duruştur. O, doğanın kışkırtıcı, değişime karşı gelen sabrıdır.
Kozalaklar, birer mühürlenmiş sessizlik paketidir. İçlerindeki tohum, hemen fışkırmak yerine, en uygun, en uzun sürecek anı bekleyen, ihtiyatlı bir gelecek planıdır. Dışarıdan bakıldığında hep aynı görünür; oysa içeride, reçinenin ağır ve yapışkan sırrı, yaraların zamanla nasıl onarıldığının bir kanıtıdır.
Gölgesi, hep keskin ve koyudur. Altına sığınanı rahatlatmaz; aksine, varoluşun ciddiyetini fısıldar. Kokusu, temizlenmiş ama aynı zamanda demlenmiş bir yalnızlık hissi taşır. Cam ağacı, neşe kadar melankoliyi de taşıyan, daima dik duran, yüksek bir soru işaretidir.
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta