Bir yokluktur, biçime hapsolmuş. Ne bir engeldir ne de bir destek. Sadece iki gerçeklik arasına gerilmiş, görünmez bir tereddüt çizgisi. Onu saydam yapan, kabul ettiği her şeyi anında reddetme yeteneğidir. Işığı büker, sesi yutar, ama dokunmaya asla izin vermez. İki dünyanın sadece birbirini izleyebildiği, ama asla karışmadığı o ince, soğuk sözleşme.
Yüzeyinde, parmak uçlarının bıraktığı yağlı lekeler birikir; içeriden dışarıya, bugünden yarına uzanan tüm erişilemezliklerin kanıtı. Mükemmel bir yansıma sunarken, aynı anda ardındaki her şeyi de ifşa eder. Bu, kendine yapılan sürekli bir ihanettir. Aynı anda hem ayna, hem pencere olmak zorunda kalmanın çaresizliği.
Kırıldığı an, formunu değil, sabrını kaybeder. O sessiz, gergin bekleme hali, aniden binlerce küçük, keskin ve öfkeli parçaya ayrılır. Artık geçirgen değildir; her parçası, kendisiyle yüzleşmeye zorlayan birer mini-gerçeklik ilan eder. Bir zamanlar tek ve bütün olan o akışkan, nazik sınır, şimdi bir yaralanma potansiyeli. Cam, kendini kaybetme korkusunun en şeffaf, en kırılgan göstergesidir
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta