Gürül gürül akan bir kentin
Gözyaşlarımla
Suladım sokaklarını
Bir yaşam yeşersin diye
Soluğumdan vazgeçtim
Hani bir çiçek de istemem
Herkes gitti
Ve herşey olması gerektiği gibiydi aslında
Ne sen sevdin
Ne de ben sevildim
Hep yalan söyledik birbirimize
Sen seviyorum dedin ben
Kaç mevsim geçti bilemedim
Bir ömür mü,
Bir asır mı
Derin yaralar mı çok acıtır
Yoksa kalpte bir sızı mı
Bıçak mı erken öldürür
Ne kadar ağırmış
İçini dökemememek
Anlatamamak
Kirpiklerime asılı kaldı yaşlar
Silememek
Söyleyememek
Kırık dökük bir kapı
Yıkılmış duvarlar
Rengi solmuş boyasıyla
Yıkık bir evin
Altında kalmış anılardık
Biz seninle
Mülteci sevdamdın benim
Kimliksiz
Pasaportsuz.
Sığınacak ülkemdin
Sınırlar mayın
Sınırlar dikenli teller....
Aynı şehirde
Aynı havayı soluyup
Aynı gökyüzünü paylaşıyordu
Ama gözleri gözlerine
Değmiyordu
Ölüm bu olsa gerek...
Dokunmayın papatyalara incitmeyin...
Dalını kırıp
Kanatlarını yolmayın
Özgür bırakın
Gelecekse
Papatyanın kanadına
Bir şişe şarap
Ve bir paket sigara aldı adam.
Diyojen kıskandı adamı
Sokrates hasedinden çatladı
Dünyanın en varlıklı kişisiydi
Filozof oldu bilmeden....
İlk nefes, ilk çığlık
Ciğerlerine dolan
ilk soluğun acısıdır
Çığlık çığlığa ağladığımız.
Her ömrün baharı sonbaharı kışı
Her mevsimin rengi güzelliği var
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!