Ben,
evvelin rüzgârında savrulan bir zaman tozu,
ahirin sessizliğinde donan bir an.
Yürüdüm.
Yunus gibi yürüdüm yollara yalın ayak.
Dağa baktım, dağı görmedim,
dağı var edeni gördüm.
Suya dokundum, suyu hissetmedim,
suya akmayı buyuranı bildim.
Gördüm dikenin yanında gülü,
gecenin rahminde sabahı.
"İyi" dedim, "kötü" dedim,
sonra sustum.
Hepsi aynı bahçenin çiçekleri, aynı göğün halleriydi.
Adımı sordular, "Hiç" dedim.
Cismimi sordular, "Yok" dedim.
Varlığım, sahibimden bir emanetti.
Sonra bir ses duydum, Mevlana gibi derinden:
"Gel!"
Ne olursan ol, kim olursan ol, o toz tanesi, gel!
Bırak damla olmayı, dedi ses,
okyanusa karış.
Bırak pervane gibi gölgede kalmayı,
ateşin ta kendisi ol.
Nefesim, o kamışlıktan koparılmış neyin feryadı oldu,
anlattı ayrılığı, anlattı vuslat hasretini.
Döndüm.
Benliğimin etrafında değil, benliğimden geçerek döndüm.
Her dönüşte bir kabuk düştü toprağa,
her "Allah" deyişte, kâinat kalbimde raks etti.
Yürüdüm ve döndüm.
Döndüm ve yürüdüm.
Sonra durdum.
Ne yol kaldı, ne yolcu.
Ne ateş kaldı, ne pervane.
Ne ney kaldı, ne feryat.
Ne ben vardım artık, ne de benden gayrı.
Sadece O’nun Çağrısı...
Hasan Belek
08 Ekim 25-Akçay
Kayıt Tarihi : 8.10.2025 21:36:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!