Yalnız kaldığında,İçeri gir açılmamış kapılardan
Duy en sessizliği
Ey kalbim sen söyle!
Ey kalplerin sahibi Allahım!
Ne zaman ki sana ait olanı kullarına vereni görsem.
Dallarında namahrem bir meyve gibi
Salınıyorum Beşköprüden
Serdivan bir el yumrusu gibi değişiyor
Sincabın kuyruğu Çarkın çınarlarında sıkışıyor.
Rüzgâr ve tren
Aynı anda sohbete giren.
İçinde tuttuğun düşler.
Tutuşmayan, yakmayan
Altını dürtsen kül.
Çocukluk insanın anavatanı
Üzerini örtsen Göl.
Akması zor, içmesi pahalı.
Şen şakrak kovaladığım
Sarı yeşil kelebeklerin kanadında
Uçurmuştum bir aşk oyununu
Uçurmuştum saçlarına konan bahar akşamlarını
Sulara vurduğumda kendimi
Gövdem, başım allar içinde…
Söylendiğim dil kelime seçmişse vefadan
Köşelerinde masivadan işaret kalır ki, mümkündür
Dua acziyetle başlar, aksi ulviyetle iner semadan
Kirler kolayca arınır, “regaibe” ki, mümkündür
Ateşin ihanet ettiği zamanda
Eskimiş çağların,
Yeni olan tüm yaşamların.
Gün ışığının doğacağı son zamanların.
En yüce aşkını yükleniyorum.
Ferhat’ın yüklendiği dağdan.
Çöle düşmedim amma/ ateşten kumlara karışıyorum.
Karlı ovalar gri karanlıktı.
Dağlar saltanatında,
Köy evleri birbirine tutunmuş öylece bekliyordu.
Ben köyün çobanlarından biriydim
Nasıl anlayabilirdim ki
Yoksulların da gururlu olduklarını
Soğan ve ekmeğine yaslanıp
Çağlar boyu yaşayacaklarını
Verdikleri sözleri de tohum gibi toprağa ektiklerini
Göç, tutku dolu melodilerle başlamıştı
Kervan hazır değildi henüz notaları okumaya
Göz, unutulmuş bir gurbet yeşili gibi iri
Söz, usulca düşünülmüş zirve yeminlerinden biri
Çizgisiz bir hayal olsaydı, düşündüklerimiz
Yeşile daldığım yolculuğun nirengi taşından yontuluyorum.
İçerden çık, kendi bedenine yıkıl böylece…
Ağır aksak bir düş kırılmaya yüz tutuyor gecede.
Ay ışığında toplaşan kızları kovuyorum.
Ceylan gözden kim içebilir, küçük ellere kim dokunur?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!