Oysa ben sana bozkırdan Neşet Ertaş getirecektim
Sen bir rüzgârın geliş “acısına” hapsoldun
Duygularım ela gözlerinde birer mermi
Ah rüzgârın gülü
Sen Bozkır’ın türküsüne çok fazla “Leyla”sın
Sana anılar biriktirmek istedim, gönül dağından bir çiçek büyüterek
Sen hapsolmuş bir tohumun büyüme evresiydin
Koskocaman dağların ayrılık çeşmesi
Maviye Türküler yakmak istedim
Bozkır alınmasın diye, sustum mahcup oldum
Sana büyüttüğüm türküleri koklatmak istesem de bozkırın çayırlarında tütün ile birlikte toprağa gömdüm
Senide gömmüşler bir düğün salonuna
Haberin tez geldi, mikrofondaki “evet”in dağları inletti
Sevmelerimiz coğrafyamız kadar sınırlı
Sen Bozkır’ın dağlarında susarsan eğer bir
Mecnuna, onun da dünyanın rengine kandığını göreceksin
Sazlarımızı anıt mezarlığına gömdüler
Sen Musa’nın sürgün edilen halkının pekmezisin
Ne çabuk unuttun, tur dağına koşan adamı
Elma’yı yediren halen daha kalbindeki seni kemirmiyor mu?
Yunus’un bir balığın ağzındaki mektuplarına, pul olmayasın!
Kuyudan çıkarttığın Yusuf’u başka bir kuyuya atmadın mı?
Sen bozkıra çok fazla Leyla’sın
“Leyla” olsan da mecnunun sigortasına aylık primsin
Cahildin Dünyanın Kadrolu işine kandın
Artık uğurlamalı seni
Küllüğüm doldu çünkü
Aşk muayenesinin sırasını bekleyen mültecisiyim
Hazırım girmeye
Aşkın kemoterapisine
Kayıt Tarihi : 18.5.2020 02:10:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.