kaç zaman oldu dokunmıyalı ucu kırılmış saçlarına şimdi ama utangaç bir çocuk edasıyla üstünü örtmeye unutan kimsesiz bir gecenin . karanlığında yeni şiirler yazacağım biliyorum uzun zaman oldu gözlerinden konuşmıyalı şiir kokan kadın fakat bilirsin ki . Haddini aşan cümleler sana biat etmediğin gördükçe yüzüne tokatı yapıştırıyorum hüznümün sonra uzun bir yolculuğa çıkıp bağrına basıyor tüm düşlerim ve ben ise en derinliğine sarılıyorum gözlerinin Şimdi olmadığın bir şehirde olmadık düşler kuruyorum adına,
Bir kaç çiçekli resim çizip sana benzetiyorum.
Ellerim ve avuçlarim terli,
Önümde ise uzadıkca uzayan bir zemheri.
Yine de pes etmiyorum,
Yorulmadığım bir düşün içinden geçip,
Bahara düşen ilk cemre gibisin yüreğime,
Ne varsa yeniden yeşeriyor içimde.
Hazırlıksız yakalanmış gibiyim,
Şimdi dillendiremediğim bir kaç söz düşer dileme,
Bağrı yanık türkülerin samimiyetine kendimi atıp,
Sonra bir kaç şiirin ilticasında bulunmak bahanesiyle,
Senden sonra olmadı hiç
Çok çalıştım, yorgunluktan uykuya daldım
Şehirler gezdim, antik kentlerde yaşadım
Boğulurcasına öfkelendim
Güneş tenimi dağladı, kabuklarımı kanattım
Bilmem kaç milyon kere aklımdan geçtin
Beni bağsız,
arsız,
yabanıl otlar arasında bulursunuz.
Tanınırım,
bir eser yel,
Kimim,
Boşluğa tutunmak.
Bu zamana kadar; acıya, kedere, ihanete, ölüme tutunduğum olmuştu.
Defalarca kanadı içim.
Defalarca öldüm dedim de ölmedim.
Defalarca öldürdüm.
Ne zaman kimliksiz bir mülteci olarak uyansam sabaha, Kırılmış bir aynaya meydan okurum adeta, Sonra durduk yere sen gelirsin aklıma.
Bir yanım buram buram kokan mezopotamya,
Bir yanım ruhumu inleten doğa. Şimdi ben susar güzelliğini izlerim, Sabahlama seanslarında.
Rüzgara inat saçlarını tararım tüm yaralarıma,
Aşkla,
Sevdayla,
Aramak seni ;
Armağan verilen bir çocuğun tebessümünde,
Toprağa susamış fidanın toprakla buluşma neşesinde.
Uykuya hasret kangren ağrısı ile cebelleşen gözler ile seni izlemek,
Izlemek seni odaklanma telaşında olan göz bebeklerimle,
göz bebeklerime saklamak seni,,
Üstüm başım, dilimde tüy bitiren çiçek iken sandım ki, aynaya baktım. Kırık ayna dökülerek düştüğü yerden fısıldadı; fesleğenin çiçeklenmesine mi benzerim ? Ki fesleğeni kendi çiçeği kuruturmuş, annemden öğrenmiştim. Belki, burada, Mardin' de taş duvar arasından taşan yeşile mi meyleder halim, ki bir evin duvarlarının çürüdüğünü gösterirmiş yine çiçeklenmesi. Fakat taze ölü mezarı gibi karanfil dolan üzerliğim arasından, bir hafiflik ile; umursamaz faniyi, toprağı benimserim; gibi bir iki cümle ile bir ömrü ancak izah edebilirim.
Yine de Dünya' da, iyi ki, çocuklar var. İyi ki, bir ömrü sürdürebilecek soluğu bana verebiliyorlar. Ben, hâlâ soluğu tatmamış bir gırtlağın kulağımda ağlanmasını yutkunamıyorum çünkü. Çünkü insanların olur olmaza ağlandığı, ağlandıkça düğümlediklerini, devede pire diyerek küçümsüyorum.
Kendi Dünya' mın etrafına dönerek,
bir şiiri mırıldanıp duruyorum;
"Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Buruşuk kağıtlarda,
adın kaldı bilmezsin.
Atıldın bir yürekten,
artık geri gelmezsin.Defterimde tek anı,
bir divane isyanı,
gözlerimden rüyanı,
Yazmaya yer arıyordu ömrüm, ama bir ruha denk gelip de yer edinmeyi, hiç düşünmüyordum. Gidip gelip, ekmeğe sarılı çiçekli kağıda seviniyordum. Bir çocuğun saçlarımı okşamasıyla yetiniyordum. Çiçekli elbiseler içinde dönmeyi, şarkılarda kendimi bulduğum faslını, bozuk plak gibi tekrar etmekten usanmıyordum. Sanki ben bu şarkıları ve şiirleri yaşayarak anmak için seviyordum, tek'inliğimi. Ama bazen, güzel gösterişli perdeler çekiyor canım, pencerelerime. Duvarlarımı sıvamak, ütü masası almak, ceviz kıracağı ve fırın. Ve hatırlıyorum, yanılgılarla dolu sandıklarıma kaldırmıştım onları. Yeniden, dökülen duvarlara dayıyorum sırtımı. Gerçeği seviyorum, acı ve çirkin olması, yanıltmayan yerlerinden öpüyorum evreni. Beni, olduğum gibi, bana gösteren çalılar ve bir çırpıda uyuyorum, bendimi. Ben bu yüzden seviyorum kurumuş çiçekleri, ben bu yüzden kendimi; daha ötemiz ve kötüleyeceğimiz yok çünki 💐🌼🌺🎻




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!