Kutsal savaşın iki büyük yıldızı gibiydi yüreklerimiz, diriliş tarihini ısrarla vurgularcasına. Arınmış yörüngede anıtsal çizgiler ve sahnede kazanılan ölümsüzlük... Sığınağımızda bitkilerini okşamıştık mahşer gününün. Bütün düş gazetelerini de okumuştuk. Tutkularının dansında tapınaklardan gülümseyip şiirler yazmamı beklerdin. Yazamazdım. Dokunamazdım gölgelerine. Ağırlığına dayanamazdım. Kolay mı, hangi kalem, hangi dize yansıtabilirdi, hangi mevsim çözmeyi başarabilirdi ruhundaki sıcaklığı? Bembeyaz, parlak pencerelerin vardı.Yeryüzü meleği değildin sen. İçimde susmayan fırtına, gecelerimde son çağ felsefesi, dudaklarımda gizlenen gökkuşağı. İşte varlığının üç maddelik tanımı...
Seni seviyorum; bugün, yarın, bin yıl sonra ve her şeyin sonundan sonra. Geçmişte tohum, gelecekte aydınlık. Şu an sadece hafif bir müzik ve alevlerin ortasında şarap yağmuru.
Kayıt Tarihi : 11.2.2006 17:29:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!