Bıraktım göğsümden yorgun gölgeyi,
Şimdi bir harf kadar yalnız ve şeffaf.
Zamanın nabzında titrek perdeyim,
Mihmandar ararken çıkmaz bir taraf.
Saatler ki, kalbin içinden akar,
Her tiktak, bir ömrün yitik sesi.
Hafıza dediğin, buzdan bir fener,
Aydınlatmaz geçmişin kör nefesi.
Kaçıyorum denizden, kaçıyorum karadan,
Ne fırtına dinler, ne de sükûnet.
Ruhum, küçülmüş bir nilüfer, yaradan
Yalvarır, dilsiz bir sonsuz ibadet.
Her aynada benden kalan bir iz var,
Fakat ben, o camın ardına düştüm.
Gözlerim yansıtır, ne varsa inkâr,
Sonsuz boşlukta bir sırra dönüştüm.
Hangi gök kubbeden düştü bu hicran?
Hangi rüyâdır tenimde yırtılan?
Toprak ki, ezelden beri tek mihman,
Ona dökülürken, bir damla, pırıldan.
Uçsuz bucaksız bir çölün yorgun kumuyum,
Yıldızlar sönüyor, üstümde ağır.
Varlığın o ince, kırılgan yorumuyum,
Sadece sessizlik bu sırra sağır.
Çözülmez düğümüm, ne ipek ne atlas,
Ne bir başlangıcım var, ne bir son.
İşte o an, kelime biter, ruh başlar,
Geride kalır, sadece boş bir fon.
Ne bir hatıra kaldı, ne bir eser,
Bütün sesler şimdi içimde uğuldar.
Ölüm, o beklenen en derin nefer,
Gönlümde yanan son kibriti çalar...
Kayıt Tarihi : 17.10.2025 16:05:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!