Bir zamanlar içinde bir ova vardı —
serap gibi geniş,
ama suya hasret.
Yalnızlığın kerpiçten duvarları arasında
kurak bir ülke kurmuştu kendine.
Ne rüzgarı vardı ne yağmuru.
Ne filizlenmeye cesaret eden bir tohum,
ne kök salacak cesarette bir duygu.
Orası, düşlerin haritadan silindiği,
umutun tek başına kalmaktan korktuğu yerdi.
Gönlünde açan her yeni çiçeği
zehirli sanıp kökünden söküyordu —
çünkü sevgi, bir kuraklıkta filizlenirse,
çiçek değil
yanılsama olurdu.
Ve o yanılsamanın adı: umut.
Bir gün biri geldi,
gözlerinde bahar kokan kelimelerle.
Ama o biliyordu:
bazı mevsimler sadece uzak ülkelerde yaşanır.
Kendi iç iklimi,
neşenin vize alamadığı bir topraktı.
Zihninin loş kıvrımlarında
küçük, çatlaklı bir saksıda
kendi kendine büyüyen bir yalnızlık vardı.
Ne güneşe dönerdi yüzü
ne yağmura,
sadece iç sesiyle konuşur,
sessizliğini sulardı her gece.
Ona “haydi gidelim” diyen seslere
üşür gibi dururdu.
Çünkü umut,
bir kez zehirle tanıştı mı,
her tebessümü
maskeli bir ihanet sanırdı.
Ve böylece…
bir kadın kendi baharından vazgeçti.
Toprağında çiçek istemedi artık.
Çünkü biliyordu:
filizlenmek,
yeniden kırılmak demekti.
Kayıt Tarihi : 21.7.2025 17:36:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!