Gömleğin kolyesi düşeli
on yıl olmuş.
Düğmeleri hâlâ sabırla sıralı
bir anının yaka hizasında.
Sokak lambaları sönünce
sesler de çekilir ya şehri terk eder gibi
öyle bir akşamı bırakıp gitmişsin.
Eşik, hâlâ gölgenin çizgisiyle ölçülüyor.
Bir ismi olmayan ceket asılı hâlâ
kapının ardında.
O ceket ki;
yağmur görmemiş ama
her rüzgâra selâm durur.
Küf tutmuş bir anahtar var
ne zaman dönse
kilit, içinden gelen sese küser.
Ve ev,
sadece eşyadan ibaret kalır bazen.
Sen gidince,
salonda duran saat
kendi kendini kandırmaya başladı.
Akrep, yelkovanı kovalamıyor artık;
ikisi de seni bekliyor.
Ve beklemek,
artık dakikayla ölçülemeyen bir meslek oldu.
Şehir büyüdü senin yokluğunda.
Karaköy artık çocuk değil.
Galata anlatmıyor kendini,
Tünel sustu.
Ve bir martı
hiç olmadığın kadar yakın,
ama hiç olmayacağın kadar sessiz.
Senin yüzünü taşıyan aynalar vardı,
hepsini yere koyduk.
Çünkü yüzün,
camda kalınca kırılıyor.
Şimdi ben,
bir şehri taşırım cebimde.
Cebimde gül kurusu değil,
gülüşün kurusu var.
Ve her yeni gün,
bir eski gölgeyle başlar.
Bir şiir okudum dün gece.
Bir adam susuyordu içinden,
yüzü yoktu ama tanıdım.
Kalbimle değil,
sana benzeyen sustuğum her şeyle tanıdım onu.
Mehmet Emin Gülicem
Kayıt Tarihi : 25.5.2025 14:24:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!