Bir Rüya'mıydı Herşey Şiiri - Hakan Avcier

Hakan Avcier
27

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Bir Rüya'mıydı Herşey

İnsan uyurken mi rüya görür , yoksa uyanıkken mi rüyadadır.
Toz Pembe hayaller kurarken aniden soğuk bir rüzgar eser pembenin pusu kaybolur
Sonra hayat tozunu yutturur acı acı
El yordamıyla ararsın yaşama sevincini bir körün ışığı araması gibi
Cam kırığı vefasızlığı acıtır gözlerini
Bir kafestesinki zindan gibi
Ürkek bir serçesin umut kimdedir bilemezsin
Kafesin iki açık kapısı vardı
Birinden itildin içeri diğerinden çıkmak an meselesi
Bir kafeste iki kişisin
Kimse anlamadı, sen anlatsan da duymadılar seni
Kafesten kaçmak da bir kalmakta
Seni anlamak ikinci kapıdan çıkmak gibi cesaretin en zirvesi en şereflisi
Seni anlamak elini uzatıp yıldızları tutmak gibi Seni anlamak mürekkebi bitmiş kalemle yazmak gibi
Seni anlamak Rüyam'dan uyanmak gibi ....

Hakan Avcier
Kayıt Tarihi : 8.11.2025 15:47:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Tuna Kafkas
    Tuna Kafkas

    ki,
    öyle görünüyor ki;
    sen de incinebiliyordun demek aşk efendi,
    ve şimdi o mağrur, o asi, o arsız ve
    o pervasız başın önünde,
    yine de sirk kaçkını bir şempanze gibi,
    korkuluklar arkasında sırıtıp durarak,
    hâlâ fiyakandan geçilmiyor ve,
    çalım satabiliyorsun öyle mi,
    öyleyse beter ol, aşk efendi;

    yalnızca yerdeki gönlü çorakları değil,
    semavattaki maşukları bile,
    gıptaya mecbur eden,
    siy/ah ve okyanus mavisi anların,
    gelişi/güzel sohbetlerinde,
    gönül hüzmelerine karışırken lisanımız,
    halimize bak ki,
    gecenin lacivert tufanında kaybolur olduk…,

    ele avuca sığmıyordu zaman,
    mekân haylazdı ve üzgünüm
    çok üzgünüm diyerek çalamam
    kapını da bir daha, ama bilirsin;
    şiirler yazabildiği vakte dektir
    ömrü aşkın…,

    ki bugün nasılsın bilmiyorum,
    belki hastasın, belki;
    şehre bakan arka bahçede yine,
    o turuncu güle
    ikindi suyu veriyorsundur,
    ve belki günlerden hafta sonudur,
    çarşamba gibi görünse de yine,

    saçları kızıl, bir çilli çocuk,
    hayran kalıyor tebessümüne kim bilir,
    ve kucaklayıp sarılıyorsun ona belki,
    dildâr ve iffetli komşun da tül ardından,
    seni seyrediyordur belki, bilmiyorum;
    ama hayatta oluşuna müteşekkirim,

    bir cacık olmasa da ilk dönemece dek,
    kalp duvarlarımız yıkılmadan geçtik
    aşkın ilk veda kapısından biz…,
    sen kurban derisinden bir seccadede,
    ben namaz tahtasında bir derviştim,
    ve medine gülü çayı dolu bir kadehi yudumlarken,
    sen; sonsuzluğa ç/ağlayan bir ırmaktın,
    kaparken muhabbete gözlerimi ben,
    kara üzüm şırasını dileyen bir sermesttim…,

    ve yürüdüm takalar boyu,
    içine balıkların takıldığı,
    ağ ağ örülmüş kıyıların içinden geçtim;
    çırpın, çırpın çırpınarak...,
    ki takvimleri didik didik eden martıyım,
    çözdüm düğümlerini gemicilerin,

    ve yürek ne zaman,
    ibrikten,
    bal şerbetli kahve köpüğünü,
    damla damla, yavaş yavaş
    usul usul,
    süzüm süzüm süzülerek içse…,
    hayat;
    yüksekten engine inmek gibi,
    aklını yitirmiş bir şelale olup köpüre köpüre
    ve deli kudretli bir devinimle akarak,
    iç telaştan azade itminana kavuşup,
    temkin sahibi ve ağırbaşlı bir vakarla,
    sekinet buluyor…,

    /ah kaçırma gözlerini benden
    bal köpüğü; sohbetini tattım bir defa
    ve kalbimde bir dolunay bakışıyla,
    yüzünün mehtabına giden yakamozun yolunda,
    iki turkuaz porselen kırdım…,

    bu karanlık okyanus
    nihayet gözlerini açtı,
    /ah ayın on dördüm,
    affet…,
    açlıkla terbiye oluyorum,
    ayyaş bir nefes gibi kokarak,
    sensizim,
    ve öyle görünüyor ki özlemiş olmalıyım…,
    bunca değersizlik hisli ve,
    kırık dökük sızım sızım,
    iç çekmelerimden belli,

    bu, /yeniden kavuşmaya itikadı bozuk dünyanın,
    sevda manastırında,
    yokluğunun kırbaçladığı bir besteyle,
    içime uşşâk makamında düşen şarkısın sen,
    neden anlamıyorsun…,

    ve ömrümü bilmem kaça bölen,
    zamanın ben merkezlilik kılıcının,
    keskin yanıyla tenime battığı yerde;
    gözleri dolu dolu derelerin,
    eğrile doğrula sapmalarıyla dolan bir gölün kıyısında,
    medeniyet tasavvuru demli bir yudum bir çay bile,
    içilemez ve zehir oldu haberin var mı,
    mülevves ortadoğulu kucaklaşmasından…,
    ve başlatma şimdi ümmet olma bilincinin,
    ızdırabından,
    böyle zırvalık sancılı kasıkların yapacağı doğumdan,
    nilüfer gözlü,
    ve asr/ı saadet bereketli bir kız evladın,
    dünyaya gelişini beklemek;
    başını suya eğip, içine akan
    ve cebinde sakladığı kıpırtısız susuşu
    sessizce derine bırakan...,
    cuma selamlığı beynamazlarının,
    mürted haline bakmadan,
    kadim kelama gösterdiği ihtirama benzer
    /ah…,

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)