Bir Kelebek Ömrüdür Ayrılık
Bir kelebek ömrüdür ayrılık,
Aşkın nefesini öperken ta derinden…
Oysa sevdiğim,
gülüşün yıldızlardan yakamoz,
Gözlerimde hep bir gece yarısı
Bir sır gibi süzülen karanlık,
İçimde gökyüzü;
maviden kızılca bir gonca gül,
Ve ansızın, iki nefes arası çakılır
Kocaman, anlamsız bir boşluk
Yüreğimde sanki bıçak yarası…
Senden uzaklarda
o taze gülüşün
hep bir dar ağacında yaşatır
kendi kendini.
Köklerimden sökülürken umut,
her adımımda seni arar
yalnızlığın izleri.
Bir bakışın bile
düşlerimde sonsuz bir ülke,
ama gerçekte
sensizliğin kurak toprağı
çatlatıyor dudaklarımı.
Bir kelebek ömrüdür ayrılık, oysa…
Renkleri düşsel sevgili,
kanatları solgun bir vedadan örülmüş.
Dökülürken gözlerimden
ölümün teni,
çırpınır içimde suskun bir uçurum.
Silkelerken sessizliğini gözyaşlarıma
bir bir yaralarını sarıyor
ardından mırıldandığım o şiir.
Tuzlu dudaklarımda
yanık bir şarkı,
kulaklarımda
senin adının yankısı.
Ve ben her gece
gökyüzüne bakarken
bir yıldızın daha kayışında
senin gidişini duyarım,
bir başka yıldızın doğuşunda
belki dönersin diye umutlanırım.
Ey sevgilim…
Ayrılık bir kelebek ömrüdür,
ama yürekte
ölümsüz bir iz bırakır.
Ve ben her nefeste
seninle yanar,
seninle küle döner,
seninle yeniden doğarım.
Özgen Öz
Kayıt Tarihi : 24.10.2021 09:01:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bir geceydi… Gökyüzü sessiz, yıldızlar kimsesiz bir şehri bekler gibiydi. İçinde derin bir boşlukla yürüyordu adam; adımlarının sesini bile duymuyordu. Yalnızca kalbinde kanayan bir yara vardı, her çarpıntısında ayrılığın acısını hatırlatan. Bir zamanlar gülüşünü yıldızlardan yakamoz sanmıştı sevdiğinin. O gülüş, gecelerin karanlığını deler, ruhuna sabah olurdu. Şimdi ise aynı gülüş, sanki bir dar ağacında kendi kendini asıyordu; hatıralarda diri, gerçekte ölüydü. Adam biliyordu: ayrılık bir kelebek ömrüydü. Kısacık ama rengârenk… Kanatlarının her çırpınışı bir anıydı; ilk bakış, ilk dokunuş, ilk öpüş… Hepsi bir ömür kadar uzun ama aslında bir kelebek nefesi kadar kısa. İçinde kocaman bir boşluk büyüyordu. İki nefes arasında sıkışmış gibiydi; biri onsuzluğun derin sessizliği, diğeri onun hayaliyle dolu bir çığlık. O boşlukta kayboldukça yıldızlara baktı. Her kayan yıldızda sevgilisinin gidişini, her doğan yıldızda onun dönüş ihtimalini aradı. Ve sonra dudaklarına tuzlu bir şiir kondu. İçinde sakladığı bütün yaralar, mısralara dönüştü. Şiir, suskun bir uçurumdan kopup gelen bir feryat gibiydi. Kalbine bıçak gibi saplanan o ayrılığı dile getirdikçe biraz daha hafifledi, ama her sözcükte biraz daha kanadı. Sevdiği kadını hatırladı: ellerini, gözlerini, susarken bile her şeyi anlatan o bakışlarını… Ve kendi kendine fısıldadı: “Bir kelebek ömrüdür ayrılık. Ama senin hatıran ölümsüz.” O gece, şiiri gökyüzüne bırakıp gözlerini kapattı. Belki sevgilisi bir yerlerde aynı yıldızlara bakıyordu. Belki de bir kelebeğin kanadına konmuştu onun hayali, bir ömrün kısa ama sonsuz anısına saklanarak. İşte böyle...
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!