Daracık pencerenin kanatlarından giren bir ışık süzmesi aydınlatıyordu yarım yamalak loş odanın bir kıyısını cılız vuruşları ile batacak olan güneşin
Recep Emmi kararmış isli mangala aldığı tezeğin korunu eşeliyordu mat grimsi maşası ile
gözleri aynı noktayı vuruyor düşünceli dalgın
Ali Dayı gömülmüş tespihinin tanelerine şakırtılarını duymaksızın çeker biteviye ardı ardına sıraladığı bilmem kaçıncı dua ya da suresinde çöreklenmiş zihni kaderini çeker gibi
İbiş bağdaş kurup oturmuş bulgur taşının oturuşu gibi yontuyor yontuyordu elindeki çakısı ile kaderindeki kötülükleri kesip atar gibi küçük bir ağaç çubuğunu bazı hırslı bazen sakin
Hasan Ali bir o yana bir bu yana gidip geliyor şeytanının önünü keser gibi ara sıra hızlanarak bacaklarının çarpıklığına aldırış etmeden eşikle teneke soba arasında
Yusuf ağızlığını derin derin çekiyor avurtlarını doldura doldura üfürdüğü zehir zıkkım dumanın şekillendirdiği hayalinden haz almaya çalışıyordu
Garibin hakkını elinden alıp
Ekmeği harama banmaktır gaflet
Yalanla, hileyle günaha dalıp
İblisi can dostu sanmaktır gaflet