Bin yıllık yorgunluk süzülür tende,
Bir an gelir, zaman bükülür elde.
Gözler, görünmezin sırrına erdiğinde,
Gönül ırmakları coşkunca çağlar,
Lâkin dudaklarda her kelime donar.
Sonsuzluğa açılan bir sır perdesi,
O an ki, ruh bedenden apayrısı.
Ne bir figan kalır ne bir yakarış,
Sözler sığmaz olur o ulvi aşka,
Dil, sükûtu seçer bir başka başka.
Dağlar erir, denizler çekilir içe,
Kalpteki yangın bin meşaleden yüce.
Aşk kılıcını çeker, keser her hece,
Anlam nefesten ağır, manaya yürür,
Yürek çağlasa da dil, orada kördür.
Gurbet biter, vuslat başlar o demde,
Tüm sırlar fısıldanır o tenha kalpte.
Vakit, yalnızca kalp ritminde akmakta,
Ne isim sorulur, ne de neden aranır,
Tek cevap, sessizliğin zirvesinde barınır.
Ne ararsın kitapta, ne de bir dizede,
Hakikat, tam da o an, o ince perdede.
Dilin sustuğu yerde kalp atar ince,
Dış sesler diner, iç deniz büyür,
Artık fısıltılar bile gökyüzünü yürür.
İşte bu sükût, en gür olan sedadır,
Tüm zamanların ötesinde bir yuvadır.
Bu lallik, kalpten kalbe son hitaptır,
Mühürlenir o an, ne kelâm ne ses kalır,
Yürek çağıldar da dil, sonsuza dek lal kalır.
Kayıt Tarihi : 16.11.2025 17:48:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!