Bir saat camında unuttu beni zaman,
visâle durmuş karmanyol bir yelkovan
kan içinde dönerken kendi mihverinde
ölüm yalnızca dakikalık bir suskunluktu mâhut seferinde
hiçbir hatıranın sağ çıkmadığı çampalı bir sâyebân
Rüyanın kalbinde titriyordu
kor zeminli lahitlerden sızan bir çocukluk,
yanık parmak izleriyle örtülmüş bir boşluk
bir ayna sırtını dönmüştü kendine
ve artık yansıttığı muhataralı devran
içimizde küflenmiş adoran kelimelerde
Sen bir suskunluğun kırık nabzından geçtin,
avuçlarında söze direnen ansiyen bir çığlıkla
göğsüne bastırdığın o harabe mektup
hiç yazılmamış bir veda değil de,
kâinatın susmayı seçtiği o son dem gibi,
sadece sana açılan
ama asla sana varamayan bir menfez,
susturulmuş bir doğumdu belki de.
Karanfil lekeli parmaklarınla
gölgeye dönüşmüş cümleleri okşadın,
her kelime, bir sükût-u hayalin çatlağında asılıydı,
vizajende yokluğa mühürlü bir dilin kayıp kıblesi
Ben mi?
beyaz bir zambak gibi açtım
ruhlarla zehirlenmiş toprakta
köklerim,
hafızanın en mûtena köşesinde
taşlara çarparak büyümekte
Kanatları yolunmuş bir kehanetti gözlerin,
bakışınla feleklere devirdin
sonsuzluğu ayakta tutan lambayı
ve gün,
ilk defa
kendi gölgesinde boğuldu.
Şimdi,
adı olmayan bir yolda yürüyorum.
ayak izlerim her adımda siliniyor
ve arkamdan gelen rüzgârın suflelerinde
bana ait olmayan bir hatıra
öldürülmemiş bir zaman gibi gizleniyor
Gültekin Avcı
Beyrut, 2012
Kayıt Tarihi : 13.7.2025 14:22:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!