Burası çok beyaz sevgili, gözlerimi alıyor bu ruhsuz duvarlar
Bazen parmaklıklar ardındayım, bazen uçsuz bucaksız bir bahçede
Seni bekliyorum, hani o her şeyi yakıp gittiğin o köşe başında
Hemşireler geçiyor yanımdan, adımı fısıldıyorlar soğuk nefeslerle
Ben onlara senin adını söylüyorum, bilmedikleri bir duayı okur gibi
Aklım bir kuş olup uçuyor pencereden, senin olduğun o yalan şehre.
Hatırlıyor musun, ellerin ne kadar sıcaktı o sahte yeminleri ederken?
Şimdi ellerim buz kesmiş, demir karyolalara kelepçeli hayallerim
Bir ihanet kaç akıl eder sevgili, kaç intihar sığar bir insan ömrüne?
Bana "delirdi" diyorlar, oysa ben sadece senin yalanlarını saklıyorum
Gözlerimin feri sönmüş diyor tabip, bilmiyor ki içimde yanan o kora bakıyor
Senin bıraktığın o enkazın altında, ben hala seninle uyanıyorum her sabah.
Dün gece seni gördüm yine, o eski kafenin tozlu masasında oturuyordun
Yine o kısık gülüşün vardı yüzünde, kime bakıyordun, kiminleydin?
Birden ışıklar yandı, bir iğne ucu girdi damarıma, her şey karardı
Oysa ben tam elini tutacaktım, "Neden?" diye soracaktım sessizce
Uyandığımda yine bu beyaz tavan, yine bu ağır ilaç kokulu yalnızlık
Senin sesin yankılandı koridorda, ya da ben öyle sanmak istedim yine.
Bana bakıp acıyorlar, "yazık oldu" diyorlar bir gölge gibi geçip giderken
Bilmiyorlar ki ben bu deliliğin içinde seninle en saf gerçeği yaşıyorum
Dışarıdaki o akıllı dünya, senin ihanetinden daha mı masum sanki?
Herkes maskelerle geziyor, herkes bir başkasının hayatını çalıyor gizlice
Ben ise burada, dört duvar arasında sadece senin adınla soyunuyorum
Aklımı kaybettiğim doğru, ama inan seni kaybetmekten daha az can yakıyor.
Bazen kapı açılıyor, bir umutla dönüyorum arkama, "Geldi" diyorum
Gelen bir bardak su, bir avuç hap ve bir parça ruhsuz gökyüzü sadece
Sen şimdi kim bilir hangi yalanın koynunda huzurla uyuyorsun sevgili?
Benim burada her gece tırnaklarımla kazıdığım bu taş duvarlar şahittir
Senin o tatlı dillerin, aslında kalbime saplanan en sivri hançermiş
Ben o hançeri söküp atmadım, ruhumun bir parçası belledim ihanetini.
Aklımın bazen farkındayım, biliyorum burası bir hastane odası, bir zindan
Biliyorum, gelmeyeceksin, belki de çoktan unuttun bu divane adamı
Ama sonra bir rüzgar esiyor, senin kokun siniyor yastığıma aniden
O an her şeyi unutuyorum, yalanlarını baş tacı edip düşüyorum yollara
Ayaklarımda prangalar olsa da, kalbim senin olduğun o uçuruma koşuyor
Bir insan bile bile nasıl yanar sevgili, ben işte o yangının tek bekçisiyim.
Yalanlarla ördüğün o hayatın içinde, beni bir kenara itip nasıl güldün?
Bana baktığın o gözlerle, şimdi başka hangi uçurumları süslüyorsun?
Burada zaman akmıyor, burada sadece hasretin ağır yükü omuzlarımda
Seni beklemek, bir ölünün dirilmeyi beklemesi kadar imkansız belki de
Ama delilik bu ya, ben hala her kapı gıcırtısında seni sayıklıyorum
İhanetinle aydınlanan bu karanlık odada, ben seninle delirmeyi seçiyorum.
Şimdi kapat bu kitabı ve aynadaki o yabancı yüze bak, eğer bakabilirsen
Benim aklım gitti evet, ama senin onurun hangi yalanın koynunda can verdi?
Sen kazandığını sandığın o hayatta, aslında koca bir hiçliği kucakladın
Burada, bu beyaz odada ölen her hücrem, senin sahte cennetinden daha gerçektir
Pişmanlık bir gün kapını çaldığında, ne bu odayı bulabileceksin ne de bu adamı
Çünkü ben giderken seni de yanımda götürüyorum, sende sana dair hiçbir şey kalmadı.
Sonunda ben "deli" olarak anılacağım, peki sen "katil" olarak yaşamayı başarabilecek misin?
Güven KüçükKayıt Tarihi : 19.12.2025 09:21:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!