Araştırma:Enver ÖZÇAĞLAYAN
TÜRK MUSİKİSİNİN EN BÜYÜK ŞARKI FORMU
BESTEKÂRI HACI ÂRİF BEY (2)
Ârif Bey bir müddet sonra, tesadüflerin getirdiği bir imkânla tekrar Saraya alındı. Kendisine "Kolağası" rütbesi verilerek Mızıka-yı Hümâyun'a devamı sağlandı. Ancak Ârif Bey verilen bu küçük rütbelerden hoşnut olmuyor, bu durum O'nu her geçen gün daha asabi hâle getiriyordu.İşte bu ruh haliyle Padişah II.Abdülhâmid'e de saygısızlıkta bulunduğundan oda hapsine alındı. Neticede hatasını anlayan Ârif Bey, yaptığı Nihavent Şarkısıyla: "Ahteri düşkün garib-ü âvâreyim/ Gün gibi derya'yı aşkınla gezen bîçareyim./ Sana kul oldum kapında,gayrı kande varayım?/ Şîvekârım (Padişahım) Sen dururken ben kime yalvarayım?" diyerek Padişah'tan af diledi. Bu şarkının Hükümdâr'a okunmasını temin eden Rifat Bey'in kadirşinaslığı sonunda Ârif Bey'in hapis cezasına son verildi. Bundan sonra Mızıka'yı Hümâyun'daki derslere nadiren gelmeye başlayan Ârif Bey, eskisi gibi ihsanlar alamıyor,elinde kalan parayı da müsrifçe sarf ediyordu. Hattâ kendisine padişahlar ve bir çok devlet adamı tarafından verilen kıymetli hediyeleri bile satıyordu. Son zamanda Nigâr Nik Hanım'dan Hayriye adında bir kızı doğmuştu. Bu arada pek sık da olmasa Saraya gidiyor, Pertevniyâl Valide, Sultan Hâmid'in üvey ve mânevi annesi Perestü Vâlide Sultan'ı ziyaret ederek onlardan iltifat görüyordu.Ancak yaşadığı debdebeli ve maceralı hayat O'nu yormuştu. Sanatının şâhikasına ermiş, şöhretin her türlüsünü tatmış olan Bestekâr, buna rağmen tatmin olmamış bir insanın boşluğunu duyuyordu içinde. Hayatında pek çok dönüm noktası yaşamıştı. Gençlik güç ve heyecanıyla bunlara tahammül göstermiş ve nihayet 50 yi aşan bir yaş dönemine girmişti. Belki de rahatsızlanmaya başlayan kalbiyle, yeni bir dönüm noktasına geldiğini fark ediyor ve günden güne bunalıyordu. "Gurup etti güneş, dünya karardı/ Gül-i bağı emel soldu, sarardı./Felek de böyle mâtemler arardı/ Gül-i bâğı emel soldu, sarardı." İşte böyle bir günde son Kürdilihicazkâr Şarkısını yaptı. O, hakikatte feleğin böyle mâtemler aradığını anlamıştı. Zira emel bağının gülleri; gün geçtikçe solup, sararıyordu. Ve nihayet bir gün, "O muhteşem sanat güneşi gurup etti." Şâyet O'nun yetiştirmeyi başardığı en mümtaz talebesi Şevki Bey olmasaydı; her halde musiki dünyamız, O'ndan sonra kararırdı.
Henüz 54 yaşındaydı. Kalp krizi O'nu Mızıkay-ı Humayun'daki odasında yakaladı. 28.Haziran.1885 günü sevgili talebeleri arasında ve oğlu Cemil Bey'in kollarında ruhunu teslim etti. Fâni vücudu Beşiktaş'taki Yahya Efendi Dergâhı Avlusuna defnedildi. Türk Milleti'ne ve Musikisi'ne verdikleriyle hepimizin üzerinde ebediyen sürecek bir hakka sahip bulunan bu Aziz İnsan'dan "Fatiha" larınızı eksik etmeyelim Aziz okuyucular.
Hacı Ârif Bey Kürdili Hicazkâr Makamını ve Müsemmen Usûlünü bulmuş terkip etmiştir. Bu Makamda da çok kıymetli eserler vermiştir. Kürdili Hicazkâr Makamı tertibinden bu yana, tüm bestekârlarımız tarafından çok sevilmiş ve de çok kullanılmıştır. Halen de çok şarkıda bu makam kullanılmaktadır.
Hacı Ârif Bey Türk Musikisi şarkı formunun "Deha" vasfı haiz son temsilcisiydi.O kendisine Sultan Aziz'in verdiği güfteyi bir gecede yedi kere besteleyerek, imkânsızı mümkün kılabilecek sanat ve duygu gücüne sahipti. Bestelediği pek çok eserden elimizde (en çok eseri kalan bestekâr olarak) 327 adet eseri kalmıştır.Bunların 10 adedi; dîni eserler olan (İlahiler) dir. Diğer 317 eser (şarkı), çok çeşitli makamlarda yapılmış, halen icra edilen, şarkı formlarının dinlenilmeye doyulmayan (din dışı) nadide eserlerden oluşmaktadır. Kendisine Fatiha'larımızı gönderiyor, bol bol rahmet diliyoruz." SON"
Kayıt Tarihi : 25.8.2025 18:45:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!