Bir şehir uyuyor,son demeri gecenin...
Can çekişiyor ışıklar,sokak lambaları yorgun...
Alaca karanlıkta baykuş sesleri var.
Hurda otobüsler geçiyor gürültülü,
ve pala bıyıklı çöpçüler,elleri ceplerinde...
Bir küçük simitçi,bakışlarında uykular saklı,
Bir kuş gökyüzünde değil de toprağın üzerinde belirince başlıyor her şey,
çünkü bazen hayat, önce gölgesi düşenlerin hikâyesiyle başlar—
kanat hâlâ havada, ama biz çoktan yere bakmaya başlamışızdır.
Çoğu kez bir bakış, bir susuş ya da usulca kapanan bir kapı
gölgelerden önce gelir hayata dair sezgilere.
Sevmenin ilk hâli, belki de dokunmadan önce görmeyi öğrenmekti.
İnsan, kendini en çok
kendine yabancı kaldığında unutur.
Her yüz, aynı çukurun içine düşmüş
aynı maskeyi taşır.
Ve biz,
her gün biraz daha eksiliyoruz
Gençtim, bir çağrı gibi indi üzerime gökyüzü,
herkes yürürken, ben kalırdım bir gölgeyle, tanıdık ama belirsiz.
Yüzümü ne yıkardıysa sabahları,
onunla ağlardım — bazen çiğ, bazen eksik bir dua gibi.
Ve o zaman, her şeyin bedeli yoktu;
ama her şeyin yükü, o anda, bende yankı yapardı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!