Ne zaman bir sınır kapısı görsem, aklıma düşer saçlarının kızıllığı. Özlemin ne çok ağır geliyor. Saçlarının tek teliyle dünyayı tartıyorum, ne çok ağır geliyor saçın, dünyanın dengesini bozuyor. Mor Behnam Kırklar Kilisesi son çanını çalıyor ve ben o sesle gözlerimi kapatıp hep burdaymışsın gibi seni düşlerim. Ayalarıma bir rahatlık veriyor, dokunduğun badem ağacı. Bu kısa bir zaman sürer sadece, bu kısa zamana tek tanık; susam kokan revaklı çarşısında, susam satan kadınlar. Ey katran karasına börünmüş zaman, senden çok bir şey istemiyorum, çocukluğumu ver sadece. Ve bir patlamayla bir kadının çığlığı yükselir arşa doğru, Ruken diye, içimden bir parça koparırcasına. Gözlerim, Mardin kalesinin üstündeki uçurtmalarla dans eden güvercinlere takılı kalıyor. Rüzgar, Derik zeytini kokan saçlarını esiyor, dudağımın arasından Mem Ararat'ın 'Dil Disoje' sözü çıkıyor. Ve bastığın taşların üzerinden ağır adım yürüyüp badem ağacının altına oturuyorum. Şayet gelirsen bir gün, Mezopotamya'da topraklı bir damın üstünde sana şiir yazıyor olacağım.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!