Ben seni adını anmadan çağırdım içime.
Rüzgarın dokunduğu ilk yaprak gibiydi kalbim;
umutla gerilmiş, ürkek ama diri…
bir nefeslik bahar kadar taze.
Yağmura değmemiş toprak gibiydi içim,
Yanlış cümlelerde kaybolduysam,
bil ki en çok sustuklarımda sakladım pişmanlığımı.
Sesimi geri çektiysem,
kalbimi geri çekmek için değil,
belki de incitmemek içindi en çok seni.
Dudakların mühür;
pas tutmuş bir kilit gibi açılmaz.
Gözlerin, içine bakıldıkça karanlığı çoğaltan bir kuyu.
Ellerim sana her uzandığında
bir fırtına koparır iplerimi,
gövdem boşluğa düşer.
Delicesine koşmak isterdim sana,
acını acıma katmak,
öylece sarılmak,
hiç bırakmamak.
Bir gecenin en sessiz anında
yatağımın başında uyandım.
Odanın karanlığı
ağır ağır sızıyordu kalbime.
Perdelerin ardında yıldızlar bile üşüyordu;
yorgunluğuma sarılı halde
Belki de hiç başlamamış bir hikâyenin sızısıydı bu.
Kapağı mühürlü bir defteri
her gün sırtımda taşımak gibi…
Ne yazdım,
ne sildim;
sadece ağırlığının altında
Öğrettin bana…
Kalbine en yakın olanın,
sırtına en derin hançeri bırakan olduğunu.
Şimdi biliyorum;
ihanetin adı, hep sevda kalırmış.
Sanadır,
vaktinde söyleyemediklerim…
gözlerimde kalan,
dilime varamayan kelimelerim.
Sanadır,
Sen gülümseyince
dünya kendini unuturdu.
Sarı saçların
dağ gibi inerdi yüreğime,
bir tek telin uğruna
sırtlanırdım bütün ömrü.
Şêrînê…
Navê te bû stranê dilê min,
Ronahî hat di çavan min de,
Evîn teştê herî şerîn bû.
Şêrînê…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!