Yanında büyüdüm, en salak hallerimin şahidi,
şimdi başka gözlerde yorulan,
hayatımda en çok sevdiğim şey,
başka bir varlıkta olmayan,
ve gözaltındaki kırışıkların hepsinin yanımda tek tek gördüğüm gözlerin.
Keşke o gün dönmeseydik nikah dairesinden. Keşke korkmasaydık.
yanında yürümek her adımda,
sana farkettirmeden, sıkmadan seni
düşünmek ve akşamları "okuldan çıkmıştır" demek;
hiç olmak, hiçin olmak...
Başkasının sevgilisi olma şıkkını boş bırakıp yürümek yanında,
sen istemediğin halde seninle bir olmak,
Sabah ezanına yakın iki el silah sesi kustu arka bahçede. Herşey belgeli sayısal iğrentinin piksellerine. Masa başında yapılan iç kanamalı çarpışmaların ardından apartman topuklu binanın dokuzuncu katında eller yukarı onurlar aşağa.
Uzun sokaklarda soluk solağa bir çocuk umutlu koşarken, bahçenin içinde eğreti otları yolan kıvırcık saçlı kızı da koparıyor çirkin elleriyle. Elleri irin kokulu ve yapışkan, genelevdeki bir fahişe kadar. Kılıçları elinde iki adam, kazanan savaş meydanından en son ayrılandır zaman. yumuşakça kıvamlı gözleriyle kadına bakarken; ay tanrıça uzatıyor ellerini, elleri artık çirkin yapışak en az bir orospunun ki kadar.
Unutmak en iyi zehirdin aklın yumuşak kıvrımlarında ve unutabildiği kadar hayatta kalacakken neden hiç görünmeyen neden. Seni kaybetmekten korktuğum her an için yedi ayrı dilde lanetliyorken kendimi, sen duanı ağlama duvarına püskürt, gözyasının kalbinin doğustan yaralı omurgasından çıkan hasta bir deniz anası olduğu sadece o kalabalık ağlayıcıların arasında anlaşılmaz.
Suyun içinde geri dönüşümü kuyruğunla seytan kovalarken yakalandığın amansız ikiyüzlülük için, yasattığın korkular, iç bulantıları, migren en önemlisi, her aldattığında üstüne kokan baskaları için, ayakkabı alırken rengini hep bana sorduğun için ve var olduğunu ispatlamak için yarattığın kaoslar için sana tesekkür edeceğimi sanıyorsan; haklısın
Uzun yürüyüş kolu, eski sevgililerle geçilen yollardan,
Keskin kayaların ardı sıra yürüyordu Hekimdağın sırtına.
Güneş parlak ışıkları yaprakların üzerinde iç kanaması hissi uyandıran,
Ve aksime, güneşe aşık herkesi coşturan rengini bırakıyordu.
Mutluydular.
Hava kapalı olmalı, bulutlar Tanrıların savaş meydanı gibi
Bilirsin güzel şeyler kısa sürer, saçlardaki siyah renk,
Ve güçlü kollar, ilk evlilikler birde.
Sen bunlardan hiçbiri değilsin,
Gül değilsin gonca hiç değil.
Yanına oturduğumda kaşlarının siyahına,
Gülmene birde gayet ukala
aşk divanı yazılır ancak mühürlü kalple
sen açamazsan huyu güzel, kalkmaz cismi perde.
başkasından beklemem canıma ferman, hak vermiş seni,
ol vesile-i derman bu hayali derde.
hayı huyı bundan sormazlar her kula sual,
sen ne diyeceksin bu güzellik kimde var?
merdivenlerde, vitray camın yanında aşkımın naaşı,
ne kaldıracak imam, ne yıkayacak su, nede huzurla yatacağı bir musalla taşı.
ağlayan gözlerin yıkadığı merdivenlerimde son ayak izin silinirken soğuk bir şubat gecesi,
o yol, gittiğin, herşeyi bıraktığın yerde ben, giderken bir kez arkana baksaydın dönerdin belki.
baktın.
O arabaya binerken gördüm gözünde intikamın ateşini, işte ben orada en son ağlamayı bıraktım.
Bir ağaç vardı, okuldayken
Yaşlıydı dalları kurumuş, rektörün akrabası derdik onun için kesmiyorlar,
Onun kadar yaşlıyım artık.
Sensiz geçen bu yıllardan birşey anlamadım,
Her alkol ikindisinde seni andım,
her çatışmaya girdim,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!