Bir İstanbul Gölgesi: Los Angeles'ta Bir Akşam
Buralardan bir şekilde ayrılan azınlıklar, gittikleri yerlerde hep buranın hasretiyle yaşamlarını sürdürdüler.
İşim gereği gittiğim Amerika’da, Los Angeles’ta bir Ermeni kadınla tanıştım: Bayan Anet.
Yıllarca İstanbul’da yaşamışlar. Tam bir İstanbul hanımefendisiydi. Yanında çok yaşlı ama bir o kadar sevimli annesiyle yaşıyordu.
İstanbul’u sordu bana; heyecanla eski günleri anlattı.
Sultanahmet’i, Kumkapı’yı, Yenikapı’yı, Beyoğlu’nu, İstiklal Caddesi’ni bir masal gibi dinledim saatlerce.
Kumkapı’da iki katlı bir evde otururlarmış. En çok da Türk komşularından bahsetti:
“Naciye, Mualla, Fikriye, Emine, Halide…” dedi gülümseyerek. “Onlardan hiç kırılmadım.”
Çiçekleri varmış evlerinin girişinde ve pencere önünde: sardunya, menekşe, karanfil, akşam sefası ve renk renk ortancalar.
"Onlara sevgiyle bakardım," dedi, "vaktinde sulardım. Sevgiyle büyürlerdi; yaprak yaprak fışkırırlardı."
Anlattığına göre, bazı günler tüm komşular kapılarının önünü birlikte süpürürlermiş.
“Herkes kendi kapısının önünü süpürünce, bütün mahalle tertemiz olurdu," dedi.
"O zamanlar dostluk vardı, insanlık vardı…”
Kadınların çoğu akşam üstü kocalarının işten gelmesini beklerken çaylarını ince belli cam bardakta içer, kapı önünde günün yorgunluğunu atarlarmış.
"Çalışırdık, çocuk büyütürdük ama mutluyduk oğlum," dedi gözleri dolarak.
Sonra birden sustu. Derin bir iç çekti.
“Oğlum,” dedi,
“İnce belli cam bardakta içilen Türk çayını, o buram buram kokusunu çok özledim.”
Gözlerinden iki damla yaş süzüldü.
Ve birden sesi gürleşti, gözleri ışıldadı. Kadınlarımızdan bahsetti…
“Kadın evin dışında da çalışmalı,” dedi.
“Sosyal hayata katıldığında özgürleşir, kendine güvenir. Eğitim ve iş sayesinde zincirlerini kırar.
Ancak o zaman özgür bir birey olur. Ayakları yere sağlam basan her kadın, para kazanmalı; ailesine katkıda bulunmalı.
Sadece erkek geçindirmemeli evi. Okumak, çalışmak asla ayıp değildir!”
Evlilikte de kadının kocasının kölesi olmadığını, eşitliğin temel olduğunu vurguladı.
“Kadın düşündüğü kadar vardır, konuştuğu kadar özgürdür; ürettiği kadar insan olur.”
Bu sözleri duyarken şunu düşündüm:
Böylesine çağdaş, üretken, onurlu insanlar bizim insanlarımızdı.
Onlar bizden bir parçaydı. Ve şimdi gurbette yaşıyorlar.
Toplum olarak gelişmek, güçlenmek, yeniden kenetlenmek için böyle insanlara burada ihtiyacımız vardı.
O güzel insanlar mozaik içindeki en zarif taşlardı.
Şimdi o mozaik parçalandı — ve daha da parçalanmak isteniyor.
Oysa bu güzel ülkeye, dünyanın en güzel insanlarına; barış, kardeşlik, özgürlük ve en çok da huzur yakışır.
Ve biliyorum ki…
Umut varsa, bir gün her şey mümkündür.
Kayıt Tarihi : 16.6.2009 20:19:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bayan Anet' e sağlık diliyoum...
Umut varsa bir gün gerçekleşmesi mümkündür...
ama bizi bize bıramıyorlar malesef...:((( vee neredee o eski insanlıklar, dostluklar, çok hoş bir paylaşımdı teşekkür.
herşeyin yeniden düzelmesi umuduyla selamlar..
TÜM YORUMLAR (4)