BANA BİR ŞEY OLMAZ
Grizu 263
İrfan usta okey taşlarının dağıtm aralığında kimseye bir şey söylemeden masadan kalkıp gitti. Ustalığı maden ocaklarında çalışan işçilerin çalıştığı branşta sınav ile kazanılan bir unvandı. Daha işe gireli 2 yıl olmadan domuzdamı ustası olmuş yanına da amele olarak işe beraber girdikleri Haşim arkadaşını verilince bir takım oluşturmuşlardı. Her kömür üretim kartiyesinin Kırk, Elli hatta daha fazla ekibi vardı. Herkes onu kahvenin hemen bitişiğindeki WC ye gitti zannetti. Çok geçmeden elinde giymiş olduğu mont üzerinde yeni bir deri mont giyinmiş olarak geri geldi. Masanın üzerindeki kendine ait iskambil kağıtlarını alıp dizmeye başladı. Arkadaşları söz birliği etmişcesine monnttan hiç söz etmedi.
Bu sessizlik hem ayakkabı hem arasıra ayakkabıdan başka değişik ürünler okul çantası ve mont v.s satan ayakkabıcı Bayram yanlarına gelip kulağına bir şey söyleyene kadar sürdü. İrfan Usta "ya bana ne senin alacağın vereceğinden" diyerek tatlı sert çıkışarak onu gönderdi. . Bayram gidince ona tıpkı masadan bir şey söylemeden kalktığı gibi dükkanda asılı montlardan bir montu giyip geldim dedi. Ayakkabıcı bayramın yeni getirdiği montlar satılmaya başlamış bir kaç arkadaşının üzerinde görmüş. Arkadaşlarının üzerindeki montlar hoşuna gitmiş olacak tükenmeden bir montta kendime aldım dedi. Bu küçük belde maden işçilerinin yoğun olarak yaşadığı bir yerdi. Maden işçileri Yirmi'ye yakın irili ufaklı günümüz AVM lerin atası sayılan küçük bakkallardan yaptığı her türlü alışveriş, çoğu kez deftere (Kara kaplı defter de denirdi) yazdırılırdı. Lokontalarda yenilen yemek, içilen rakı, bakkaldan kuru kumanya, giyim giysi, marangozdan tel dolap, sofra, masa, sandalye, tekel bayiden sigara bira, paran bittiğinde alışveriş yaptığın dükkandan harçlık için para vs.
Hep ay sonu ödenecek maaşlarda verilmek üzere deftere yazdırılır ay başı maaş alındığında borçların tamamı, paran yetmez ise bir miktarı ödenirdi. Borcunun tamamını ödesen bile bile veresiye defterinde ismin silinmez esnaf borç yekününde küçük bir bakiye bırakırdı. Bir veresiye defterinde 1000 1500 müşteri kayıtı olduğunu söyleyen vardı. Ezelden beri çark böyle dönüyordu. Bir tırnak makası 4 ekmek 2 kg zeytin 2 kg domates 1 AEG buzdolabı Bir TV'nin tutarı, veresiye defterinin bir yaprağına alt alta yazılıp ay sonu yekün tutara toplanıyordu. Kimsenin de borcunu üç taksit beş taksitte ödenecek dendiğide yoktu. İrfan Usta'nın oyunda ki rakiplerinden birisinin çocuğu gelip babasına eve gelmesini söyleyip boş olan sandalyeye oturdu. Oyunun bitmesine az kaldığından oyunu bitene kadar bekledi. Parti İrfan Usta ve arkadaşında kalmıştı.
İrfan Usta arkadaşlar bu akşam bu kadarı yeter benden de bu kadar deyip evinin yolunu tuttu. Kahveci geldiğinde arkadaşı üzerine düşen parayı vermiş İrfan Usta'nın payına düşen 14 çay 2 bira 2 köfte ekmek deftere yazmıştı. İrfan Usta kahveden çıkmış beldenin ortasından geçen dereyi birleştiren köprünün ortasına geldiğinde büyük oğlu ile karşılaştı. Baba beni anam gönderdi babaannem amcam ile amcamın hanımını doktora getirmiş eve gelirken bakkala uğrayıp öyle gelin dedi. Mihriye Gelin'in ne hastalığı var kimse bilmiyordu bilinen devamlı hasta olması fırsat buldukça istirahat etmek istemesiydi. Kardeşim Telat onu defalarca kasabaya beraber geldiklerinde doktora gitme teklifi etmişti. Her seferinde Mihriye Gelin köyde bitmeyen iş güç ve küçük yavrularından ayrı kalırım korkusuyla geri çevirmişti. Köyde yaşamak için yapılması gereken işler bir türlü bitmez biri biter biri başlar. Orak biçersin mısır toplarsın, çift sürersin, oduna gidersin değirmen de un öğütme v.s en can alıcısı kahrolası parasızlık . Demekki bu döngü insanın canından daha kıymetli olabiliyormuş . Geri dönüp yan yana dükkanlarda hem lokonta hem bakkal işleten Şaban Yanık'ın bakkalından misafir ağırlama için gerekli erzak, kasap Bahri'den kıyma alıp Aldıklarını hanımının oğlundan gönderdiği fileye doldurup beraberce yola çıktılar. Aklına birden yarın hafta izini olduğu aklına geldi. Evi bir oda salon yatılı misafir geldiğinde sıkıntı oluyor. içinden tam gelecek zamanı buldular dedi yani hafta sonu dinlenilmesi için.. İkinci katta böyle bir ev bulduğu çok şanslıydı. Rahatsızlığı sebebiyle köydeki kardeşinin hanımını doktora çıkarmak gerekiyordu. Malesef kardeşi herhangi bir devlet işinde çalışmadığı için sosyal güvencesi yoktu. Sabah olduğunda Rahime gelini sağdan soldan verilen akıllar ile kendi hanımı doktora çıkıyormuş gibi hastaneye getirmiş, bir şekilde doktorun ve personelin gözünden kaçmıştı. Veya hastanın durumunu görünce göz yummuşlardı. Hasta tedavi için hastaneye yatırılıp kardeşim de yanında refakatçi olarak kaldı.
Demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
Dört bıçak çekip vurdular dört kişi
Yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu
Deli cafer ismail tayfur ve şaşı
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta