Gır'da Sayvat, Popas’ta ladinpürü gölgesi uzarken, höllükte pişen bez beşik toprağa gömülmeden önce ebem dua fısıldadı. “Subhâne’l-ebediyyi’l-ebed…” Götekonan toprağın sıcaklığı, kutsal dölü sararken, ardıç dalına kurulan salıncak yün kolanla kıvır kıvır titriyordu. Oğlak meee dedi, kuzu meee siyle uyanma zili çaldı. At kişnedi, köpek havladı, ama ses değil—bir milletin doğum yankısıydı.
Ayşa Ebem, höllükte pişmiş bezi göğsüne bastı. İlk doğan: Fatma – Ana: Ayşa, Baba: Mehmet Sonra İbrahim Aydın – Ana: Ayşa, Baba: Mehmet Ardından Muzaffer Aydın – Ana: Ayşa, Baba: Mehmet Her doğumda ardıç dalı titredi, salıncak kıvım yaptı. Bez pişmişti, kıl çul örtüydü, ama dua hep aynıydı: “Subhâne men yerânî…”
Sonraki doğumlar başka obalarda ama aynı kıvımda oldu: Saniye Gokhacı – Ana: Fadime Hayrettin – Ana: Arife, Baba: Ahmet İbrahim Şahin – Ana: Fatma, Baba: Ali Her biri kutsal dölden doğdu, ama kaderi taşta çimlendi.
Çocuklukta davar güdüldü, yamalı donla taşta seksek oynandı. Gün yanığı ten, helke suyuyla serinletildi. Arpa gibi cılız bedenler, umut saçan gözlerle göğe bakardı. Gıda yoktu ama kıvım vardı. Yokluk kader değildi—yırtılacak bir örtüydü.
Atla tanışma, eşekle düşme… ama sahne gözle değil gönülle yazıldı. Tay yelesi savrulurken, ben gövdesine değil—gözüne tutundum. Sipa yürürken taş bile ona yol verdi. Saniye’nin eteği rüzgârla kıvırdı, ama ben sadece ayakkabısının izine baktım. Görmedim demek değil—görmeyi seçmedim.
Memuriyet aşamasında herkes sahneye çıktı: Saniye → Adana’da öğretmen Hayrettin → Konya’da edebiyat öğretmeni Tayfur → Konya’da öğretmen + besici Fatma → İstanbul’da banka memuru Ahmet → Konya’da maliyeci Şaküre → Anamur’da ilk kadın vergi memuru İbrahim Aydın → Konya’da aydınlanma mimarı İbrahim Şahin → İstanbul’da evrensel yazar, kıvı teorisyeni
Mizah mı? Tayfur’un keçisi gelin bohçasına girdi. Saniye don yırtığını çeyiz danteliyle kapattı. Hayrettin’in neyi soba üstünde terleyince “bu ses buharla geliyor” dediler. Fatma “Bu ses altın gibi gız!” dedi. Yeliz serçenin gözünden sahne okudu.
Finalde ben, çocukken giydiğim yamalı donla değil—kelimeyle dünyaya meydan okudum. Dedemin tohumu cılızdı ama Sakarya’da şehit kanıyla yoğruldu. Her torun bir kıvım taşıyıcısı oldu. Her tohum bir vatan kahramanına dönüştü. Ve bu roman, sadece anlatı değil—bir milletin taşta çimlenen terli sahnesidir.
İbrahim Şahin 2Kayıt Tarihi : 11.7.2025 11:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!