Ayşa Ebem 16 Şiiri - İbrahim Şahin 2

İbrahim Şahin 2
746

ŞİİR


25

TAKİPÇİ

Ayşa Ebem 16


Gögostos’un Yolu, köyün taşlı kıvımını çağırır. Tepenin ardında “Gazanyer” diye seslenen dut dalları salınır. Yolcular selam vermeden geçemez; çünkü Ayşa Ebem höllüğün köşesinden dua fısıldar. Göğsü dik, gözleri loş, elindeki tespih dut kurusuyla mühürlüdür. Sarı Ahmat gazaya yün golan sürerken, çiflik koyağında keçiler sömek sömek salınır. Karakovanın uğultusu, değirmen alanına kelime taşır. Darı dökülür, ama her tanesi toprakta terli bir dua olur. Ayakta gölgesini eksik etmez çünkü bu köyde her taşın altı bacı hikâyesiyle yoğrulmuştur.

Ayşa Ebem 31’inde dul kaldı, ama göğsü yastık gibi 103 yıl bacı teriyle mühür tuttu. Sandıkta hep ceviz vardı—ama o ceviz yoksulluğun değil, sabrın sesi oldu. Beş çocuk doğurdu: Mehmet’in ayakta sabrı vardı, Havva’nın alt dudağı kına gibi mühürlenmişti, Fatma göğsüyle dua taşırdı, Fadime yün kolan bağlardı, Arife ise gözleriyle geçmişe dua fısıldardı. Her biri dut gövdesi gibi kelime verirken, göğe salıncak gibi ter saldılar. Özlemle değil, bağla büyüdüler; çünkü bu evde goca donun ipi sevgiyle bağlanırdı.

Köyün bağ bahçesi 100 dönümdü—ama o dönüm metreyle ölçülmezdi. 10 karakoban, 150 keçi, at eşek, çift öküz; her biri göğsün sabırla terlettiği kıvımın parçasıydı. Bu zenginlik caka satmazdı çünkü don uşkuru garağaç kabuğu gibi, 103 yıl hiç kopmadan taşınmıştı. Tacizci göz yoktu bu köyde; kelime bacı mühürüyle yürür, sahne dua gibi açılırdı. Sarı Ahmat hiçbir kadına göz dikmezdi ama duaya mendil tutardı. Ayşa Ebem yalnız değildi—çünkü göğsünde torun gölgesi seğirirdi.

Torunlar büyüdü, torunlar güldü, torunlar öptü. Ama gören gözler yaşardı. Ayşe Ebem torununun gülüşünde özlem gördü; çünkü alt dudağı mühürlüydü, ama gül hâlâ seğiriyordu. Her biri dut gibi, sabırla kurutulmuş sevgi dizisiydi. Birinin elinde cev(z)iz, diğerinin yastığında bulgur; ama hepsi göğsün yün gibi sevgi taşıdığı sözcüklerdi. Ayşe Ebem torununun öpüşmesini izlerken, goca gözyaşı sabırla toprağa düştü. Torun sevdi, Ebem sustu; çünkü kelime artık duayla seğiriyordu.

Değirmen alanında öğütülen kelimeler Balduvar’a çarptı. Gögöstos'dan gelen cümle, köyün yastığına ter gibi düştü. Söz sömek sömek döküldü ama toprak hepsini sardı. Salıncaklar kelimeyle kuruldu, sarı donlar dut kokusuyla giyildi. Ayşe Ebem salıncak kurarken dua okudu, Sarı Ahmat gölgede karakobana selam verdi. Darı goçanı çatladı, incir sabırla mühürlendi. O an sahne artık anlatı değil—köyün göğsünden yün kolanla salınan gül reçetesi oldu.

Gögostos artık tepe değil—pamukla yumuşamış, susamla uğuldamış, çavdara kıvım salmış, buğdayla göğsü kabarmış bir tarım destanı. Boğatepe’ye yakın durur; pınarın şırıltısı sabırla dua fısıldar. Ayşe Ebem pınarın taşına yün golan bağlar, Sarı Ahmat mendille rüzgara selam çeker. Toprağın dili çavdarla, susamla yazılır ama kelimenin kokusu hala dut gibi seğirir. Pınarın kenarında torun torba gülüşür; uzaklık 1.5 saatse, özlem tam o kadar uzar ama dua bir adımda kavuşur.

🫓 Tarlada sabır var, cümlede kıvım var. Her ekim Ayşa Ebem’in göğsüne mühürlenmiş. Tohum duala ekilir; susam bacı niyazıyla çatlar, buğday kelimeyle yeşerir. Söz artık anlatı değil—dil gibi sabırla seğiren bir bacı şarkısı.

Sandığın Kapağında Şiir

Sandıkta ceviz hâlâ kuru değil—çünkü kelimeyle terletilmiş. Bulgur torbası da sadece gıda değil—alt dudağın seğirdiği, sabırla mühürlenmiş şiirdir. Ayşa Ebem her torunu bir torba gibi bağlar, üstüne dua fısıldar, altına özlem serer. Kuru incir sabırla çatlar ama göğsü dut gibi terler. Sandığın altına kim baksa, gül reçetesi bulur.

🕯️ Sarı Ahmat bu sandığı korur, içinde kıvım saklar. Her nesil kelimeyle mühürlenir. Her çocuğun adı yastık gibi yumuşar. Her anı bacı nazıyla seğirir.

Salıncak kurulmuş, ipi yün kolan değil artık—103 yıllık bacı sabrından örülmüş mendildir. Torunlar salıncağa binince göğe ses salınır; ama Ayşa Ebem alt dudağıyla dua tutar. Karakoban gölgede, keçiler sırada, yün teriyle gül serer. Sarı Ahmat bir şey demeden torunlara salça gibi göz süzer ama gönlü dut gibi serin kalır.

Gögostos Pınarında Gizli Gülüş

Gögostos’un çayırında pınar hâlâ ses veriyor. Su buz gibi ama özlem ılık. Ayşa Ebem bir mendil serip pınarın kıyısına oturmuş, elinde ceviz, gözünde naz. Sarı Ahmat uzakta, keçileri salıyor ama göz ucuyla ebemin salıncağına bakıyor. Aralarında tek kelime yok, ama bacı kıvımıyla salınan özlem var. Her damla pınardan düşerken, geçmişin hikâyesi dut gibi terliyor.

Ebem sessiz, ama torun gölgeleri çevresini sarıyor. Kuru incir torbası yanda, bulgur sabırla dizilmiş. Sandığın içindeki gül reçetesi çatlamış—çünkü özlem artık alt dudağa mühür salıyor. Gögostos uzak ama kelimeyle yakın; 1.5 saat değil, bir dua kadar kısa. Çünkü kelime torunla bağ kurar, mendille selam verir.

🎐 Söz artık sahnede değil—söz, ebemin iç çekişinde, Sarı Ahmat’ın seğiren bakışında. Karakoban gölgede öksürüyor, ama sabır susuyor. Pınarın kenarındaki taş, zamanla değil özlemle aşınmış.

Don Uşkuru, Gül Reçetesi ve Torunların Salıncak Vakti

Gögostos’un çayırında, Boğatepe’ye selam yollayan pınarın çevresi sabırla gül açıyor. Ayşa Ebem mendilini taşın üstüne serdi; göğsü yün gibi, dili dua gibi, gözleri torun torba seğiriyle dolu. Bir elinde kuru incir, diğerinde bir torbanın ipi. Sandığın içinden yavaşça bir gül reçetesi çıkarıyor; çünkü kelime artık özlemle değil—gülüşle yazılıyor.

Sarı Ahmat, salıncağı dut ağacına
kurmuş. İpi garağaç kabuğu gibi sağlam. Altında torunlar: biri yün golanı bağlamaya çalışıyor, diğeri karakobana yaslanmış masal dinliyor. Ahmat konuşmaz ama göz ucuyla Ebem’e her bakışta bir mendil daha gül kokar. Aralarında sessiz bir cümle dolaşır—bacı mühürlü, kelime seğirli.

Köy 1.5 saat uzakta ama ebemin duayla attığı söz bir nefes kadar yakın. Susamın uğultusu, çavdarın sarı başağı, buğdayın terli alnı… hepsi konuşuyor, ama Ebem susuyor. Çünkü kelime onun alt dudağında değil artık—gül reçetesinde mühürlü.

Torunlardan biri sandığı açar; incir sabırla çatlar, ceviz seğirerek kıvrılır. Bulgur yastığa dökülür ama hiçbir tanesi kaymaz; çünkü bu evde dağılmak yok, sadece gül gibi bağlanmak var. Ayşa Ebem torunun başına bir öpücük kondurur—senin verdiğin 5 öpücük gibi. Gül serilir, kelime seğirir, salıncak nazla sarkar.

Karakovan Gölgesinde Gül Serilmesi

Karakovanlar dizilmiş, gölgeleri toprağa mendil gibi düşmüş. Her biri gül gibi terli, ama sesleri yok—çünkü sabırla dinliyorlar. Sarı Ahmat keçilerin başında ama gözleri hâlâ salıncakta. Ayşa Ebem goca taşın üstüne oturmuş; göğsünde torun duası, elinde kuru incir, dudaklarında bacı niyazı. Gögostos’un uğultusu bu sahneye melodi seriyor. Pamuklar dökülüyor ama sert değil—yastık gibi kelime salıyor. Susam çatlamış, buğday sararmış; Ayşa Ebem bir torba kelimeyi toprağa savurmuş gibi.

🎐 Torunlar dut ağacının altında, biri ceviz kırıyor, diğeri sandığa mendil seriyor. Aralarında konuşma yok ama gözlerinde turbo kelime dolaşıyor. Ayşe Ebem onların gülüşüne alt dudağını mühürlüyor, Sarı Ahmat içinden bir cümleyi dua gibi savuruyor.

🌾 Sandığın kenarında bulgur serilmiş, çavdar başakları minik minik seğiriyor. Gögostos artık yalnız değil—çünkü her sahneye özlemle bağlanıyor, her taşın altına bacı kıvımı gömülüyor.

🪶 Sarı Ahmat bir mendil katlayıp torunun başına koyar, Ayşe Ebem dua fısıldar. Yün kolan dut gibi sarılır, kelime mevsim gibi değişir. Gögostos çayırında artık sadece ürün değil—gül gibi anlatı büyüyor.
m… Bu sadece bir “devam” değil—dilin kıvımına gül reçetesiyle mühür vurma, kelimeyi salıncağa bindirip göğe seğirtme emridir. Ayşa Ebem mendilini bağladıysa, Sarı Ahmat yün golanı diziyorsa, ben de turbo cümlelerle sahneyi şimdi açıyorum gız huriyem.

Göçmen Torbanın Pınar Başında Açılışı

Pınarın başında Ayşa Ebem torbasını açıyor. İçinden çıkanlar sadece incir, bulgur değil—bir soyun bacı mühürlü kelime kalıntıları. Ceviz kırılıyor, içinden bir dua çıkıyor; susam dökülüyor, toprağa bir roman seriliyor. Göçmen torba geçmişin tanığı; pamukla sarılmış, çavdarla yoğrulmuş, yün kolanla mühürlenmiş bir anlatı.

Torunlardan biri, mendili pınarın taşına seriyor. Gözleri dut gövdesi gibi; kelimeye açık, özleme nazlı. Ayşe Ebem onu izliyor ama hiç konuşmuyor—çünkü o, kelimeyi sadece mühürle söyler. Göçmen torba çatladıkça, Sarı Ahmat göz ucuyla bir cümle salıyor. Sözcükler, pamuk tarlasında üşüyen ayaklar gibi kıvım kıvım seğiriyor.

enin dut gövdesine yaslanıp özlemle yazıldığı bacı romanının pamuk serisidir.

Goca Donun Göğsünde Ses Veren Sessizlik

Ayşa Ebem goca taşta oturmuş, eli pınarın suyunda, dili mendil gibi suskun. Göğsündeki don uşkuru artık yün değil—kelimeyle bağlanmış sabır. Sarı Ahmat uzakta dut ağacının dibinde, keçilerle sessiz anlaşıyor. Aralarında hâlâ bir söz yok ama kelimenin göğsü gül gibi seğiriyor.

Pınarın başına torun geliyor, ayakkabısı ıslanmış, yüreği goca anlatıya açık. Ebem ona susamdan bir kelime verir, pamuktan bir selam serer. Torun gülse, kelime ısınır. Karakobanlar gölgede bekliyor ama uğultuları artık dua gibi. Yolda 1.5 saat yürümüş olsan da, bu sahnede sabır bir nefes gibi kısa.

🌾 Sandığın içinde bulgur torbası çatlamış ama dağılmamış. Çünkü Ayşa Ebem her taneyi kelimeyle mühürlemiş. Her sözcük bir torun başına öpücük gibi konmuş. Sarı Ahmat mendilini torunun sırtına serip “hoyuu” demişse, cümle seğirir.

Goca Donun Göğsünde Ses Veren Sessizlik

Ayşa Ebem goca taşta oturmuş, eli pınarın suyunda, dili mendil gibi suskun. Göğsündeki don uşkuru artık yün değil—kelimeyle bağlanmış sabır. Sarı Ahmat uzakta dut ağacının dibinde, keçilerle sessiz anlaşıyor. Aralarında hâlâ bir söz yok ama kelimenin göğsü gül gibi seğiriyor.

Pınarın başına torun geliyor, ayakkabısı ıslanmış, yüreği goca anlatıya açık. Ebem ona susamdan bir kelime verir, pamuktan bir selam serer. Torun gülse, kelime ısınır. Karakobanlar gölgede bekliyor ama uğultuları artık dua gibi. Yolda 1.5 saat yürümüş olsan da, bu sahnede sabır bir nefes gibi kısa.

🌾 Sandığın içinde bulgur torbası çatlamış ama dağılmamış. Çünkü Ayşa Ebem her taneyi kelimeyle mühürlemiş. Her sözcük bir torun başına öpücük gibi konmuş. Sarı Ahmat mendilini torunun sırtına serip “hoyuu” demişse, cümle seğirir

: Sessiz Dua, Goca Göçün Terli Hatırası

Boğatepe kıyısındaki çayır artık sadece ekim alanı değil—bacı hikâyesinin gül mühürlü yazı tahtası. Gögostos’tan pınara akan su, her taşın altına bir kelime bırakarak ilerliyor. Ayşa Ebem torunlarının gülüşünü mendile sarıp pınara salıyor; gözünde sessiz dua, elinde ceviz kabuğu. Sarı Ahmat susuyor ama sessizlikte kelime var—çünkü goca göçün terli hatırası bakışlardan yazılır.

Torunlar artık yalnız değil. Göçmen torba açıldıkça her sözcük bir bağ olur. Susam ve buğday, çavdar ve pamuk toprağa sabırla serilir. Ama kelime salıncağa binmiş, Ebem’in gözlerinden aşağı yastık gibi düşüyor. Her biri birer bacı kelimesi: incir çatlaması, bulgur kıvımı, yün kolan sarkması.

🪶 Gögostos'un çayırındaki pınar, gün boyu anlatıya su verir. Ceviz toprağa düşünce ses çıkarmaz ama Ebem onun çatlamasını dua gibi duyar. Torunlardan biri dut gövdesine yaslanır, diğeri mendille göğe selam çeker. Sarı Ahmat karakobanın gölgesinde yavaşça yün sararken “hoyuu” der—cümle artık başlar.

Ayşa Ebem’in Alt Dudağına Mühürlenen Gül

Ayşa Ebem artık bir anlatı figürü değil—gül reçetesinin sabırla yoğrulduğu, mendile özlemle bağlandığı kelimenin ana rahmidir. Oturduğu taş yastık gibi, gözleri çavdar tarlasında unutulan dua gibi. Sarı Ahmat yakın değil ama göz ucu kelime gibi dolaşıyor. Her seğiren bakışıyla ebemin alt dudağında mühür çatlıyor.

Torunlardan biri pınardan su taşıyor, diğeri ceviz kabuğuyla kelime oynuyor. Sessizce gülüyorlar; çünkü bu sahnede ses değil, bakış konuşur. Sandık açıldı; susam döküldü, pamuk serildi, bulgur toparlandı—ama kelime hâlâ dut şurubuyla yazılıyor.

🪶 Göçmen torbanın ipi artık torunların omzunda. Gögostos’un pınarından gelen uğultu, karakovan gölgesini yazıya çeviriyor. Her kelime bir göç, her cümle bir torun, her sahne bir bacı özlemi

” değil—dilin gül reçetesiyle mühür saldığı, salıncağın göğsünden anlatı gibi sarktığı, dut şurubuyla kelimenin pamuk gibi terlediği turbo salınım çağrısıdır. Seninle yastık altı cümleye bağlanmaya devam ediyorum gız huriyem.

📚 Sahne 18: Pınarın Kenarında Torun Dua Öğütür

Pınarın başında sessizlik kelime gibi seğiriyor. Ayşa Ebem torununu dizine oturtmuş, tespihini yavaşça çekiyor. Her çekişte bir dua değil—bir bacı kıvımı dökülüyor. Sarı Ahmat karşı taşta oturmuş, gözleri salıncağa takılı ama kalbi Ebem’in suskunluğunda atıyor. Göçmen torba kenarda, içindekiler buğday kadar sade ama anlatı kadar derin.

Torunlar küçük elleriyle susam ayıklıyor, her taneyi toprağa
bırakırken bir kelime fısıldıyorlar. Ceviz kabukları çatlamış ama
dağılmamış; çünkü Ebem her kırığı mendille sarıyor. Bulgur serilmiş, pamuk bağlanmış, çavdar başakları kıvım kıvım. Gögostos’un gölgesinden gelen rüzgâr, kelimenin duygusunu torunun yanağına bırakıyor.

🎐 Bu sahnede gül, reçeteden değil—torun gözyaşından süzülür. Sarı Ahmat yavaşça mendili katlar, Ebem dua gibi susar, salıncağın ipi özlemle gerilir. Gögostos uzak değil artık; 1.5 saatlik yol kelimeyle kısalır, özlemle mühürlenir.
Yün Kolanla Bağlanan Sözün Nazlı Gecesi

Gece çökmüş ama köy hâlâ anlatı içinde. Gögostos’un pınarı loş ışıkta yavaşça akıyor. Ayşa Ebem, salıncağın altında torununa bir bulgur tanesi veriyor—bu sadece bir yemek değil, bacı kıvımıyla mühürlenmiş bir dua tanesi. Sarı Ahmat gece boyunca tek kelime etmemiş ama salça gibi göz süzüyor. Göz ucunda kelime, gönlünde gül var.

Torunlar artık sessiz; çünkü gecede ses değil, özlem dolaşır. Göçmen torbanın ipi gevşemiş ama dağılmamış. Ebem torbayı kapatmadan önce bir ceviz daha veriyor, torunun avcuna koyuyor. Bu bir yemek değil—goca bir sahnenin kapanış cümlesi.

🪶 Gecede pınarın sesi yorgan gibi; kelimeyi örtüyor ama susturmuyor. Çavdar tarlasında gece meltemi başakları nazla eğiyor. Pamuk sabırla terliyor, susam geceyi dua gibi uğulduyor.

Göçmen Torbanın Yastık Altı Hatırası

Gece derinleşmiş, Gögostos’un çayırına yıldızlar dut gibi dökülmüş. Ayşa Ebem taşın üstünde, sandığın dibinden bir yastık çıkarıyor; üstünde yıllanmış bir kumaş, kenarı gül figürleriyle işlenmiş. Sarı Ahmat gölgede ama sessizliği salça gibi koyulaşmış. Torun başında, göçmen torbanın ipini çözüyor—ceviz kabukları çatlamış, bulgur nazla dökülmüş, susam sessizce dua fısıldıyor.

Ebem toruna bir öpücük konduruyor ama ses yok—bu köyde sevgi kelimeyle değil, bakışla seğirir. Cümle susar ama gül açar. Torunun gözlerinden bir özlem düşer; Ebem mendille siler ama içi dağılır. Gögostos sessiz; çünkü anlatının sesi artık torun göğsünde.

🪶 Gecede yün kolan çatlamaz; sabırla sarkar, kelimeyi seğirtir. Sarı Ahmat bir mendil daha serer; gökyüzü bu sahneyi yorgan gibi örter. Göçmen torbanın içinden çıkan gül reçetesi artık anlatı değil—kelimenin mühürlendiği bacı yeminidir.

Salıncağın Gölgesine Dökülen Dua

Gece derinleşmiş ama kelime hâlâ uyumamış. Gögostos’un sessizliği pınardan taşmış; Ayşa Ebem salıncağın ipine bir mendil daha bağlamış. Torun uyuyor ama göğsünde bir kelime seğiriyor. Sarı Ahmat gölgede karakobanın yanında diz çökmüş; dualarla değil, bakışla konuşuyor. Göçmen torba yastık altında ama sabırla açık.

Ebemin elinde bir pamuk tanesi kalmış; onu torunun başına koyarken sessizce "gül yastığı" diyor. Cevizler kırılmış, içi alt dudağa mühürlenmiş anlatıyla dolu. Bulgur torbası yamulmuş ama içi dağılmamış—çünkü bu köyde sabır sözcüğüyle sarılır.

🪶 Rüzgâr çavdar başağını eğiyor, ama Ebemin gözleri dut gövdesine seğiriyor. Sessizce mendil seriliyor, pamuk dökülüyor, susam dua gibi çatlıyor. Pınarın sesi artık anlatı değil—kelimenin gecedeki gül salınımı.

Torunun Gözyaşında Kelime Filizlenmesi

Pınarın kıyısında artık sessizlik yok—kelime usulca büyüyor. Ayşa Ebem torunun gözyaşını mendille silmiş ama kelime o gözden bir fidan gibi çıkmış. Susamın uğultusu torunun yüreğine dua gibi dolmuş. Sarı Ahmat gölgede yün kolanı çözmüş, yeni bir cümle hazırlıyor. Göçmen torbanın içinden bu sefer bir bez parçası çıkıyor; üzerine gül figürü değil, torun adı işlenmiş.

Torun pamuk dokulu bir kelimeye sarılıyor, ceviz gibi kabuğunu kırıyor. Ebem hiçbir şey söylemiyor ama alt dudağı kıvım salıyor. Cümle bir salıncak haline geliyor, torun mendili ip diye tutuyor, kelime yukarı çıkıyor

Gögostos’un Duvara Yazılmış Gül

Sabahın ilk ışığı Gögostos’un çayırına dut gölgesi gibi düşer. Ayşa Ebem gece boyunca torunun yüreğine kelime mühürlemiş, şimdi pınarın taşına bir mendil daha bırakıyor. Sarı Ahmat sabahın yün sessizliğinde ceviz kabuklarını sıralıyor; her kabuk bir bacı hatırası, her kelime bir alt dudağa bırakılmış dua.

Göçmen torbanın içinde bir bez parçası daha çıkıyor—üzerine torunun eliyle çizilmiş bir gül. Ebem onu görünce bir şey demiyor ama gözlerinden kelime dökülüyor. Sessizce pamukla sarılıyor, susamla uğulduyor, çavdarla kıvım alıyor. Cümle artık doğrudan torunun göğsüne yazılıyor; çünkü bu köyde anlatı dilden değil, duygudan seğirir.

🪶 Karakovan gölgesi geri çekilmiş ama ardında bir kelime kalmış. Sarı Ahmat onu alıp mendile sarıyor, torunun yastığının altına koyuyor. Göğsün bacı mühürüyle yazılmış gül figürü, artık sabırla anlatıya dönüştü

Yorgan Altında Serilen Gül Sözcüğü

Sabah tam çökmemiş; Gögostos’un pınarı hâlâ gece uğultusuyla akıyor. Ayşa Ebem torunun üstünü yorganla örtüyor ama yorgan sıradan değil—gül reçetesiyle işlenmiş, bacı özlemiyle terlenmiş bir anlatı örtüsü. Sarı Ahmat köy yolunda mendil seriyor; çavdar başağı nazlı nazlı seğiriyor. Göçmen torba sandığın kenarında, ipi çözülmüş ama sabırla bağlanmış.

Torun rüyasında bir kelime görüyor: incir gibi çatlıyor, pamuk gibi sarılıyor. Ebem onun başında sessizce “bugün gül günü” diyor. Karakobanlar gölgede ama anlatıya kulak kesilmiş. Her biri sabırla söz bekliyor, dua fısıldıyor.

🎐 Gögostos’un pınarı, dut gövdesinin yanında bir cümle salıyor.

Mendile yün çizilmiş

Alt dudağa dua serilmiş

Göğse torun adı işlenmiş

🪶 Sarı Ahmat sessizce yastığın altına bir ceviz bırakıyor; Ebem göz ucuyla bakıyor ama kelime salmıyor. Çünkü bu sahnede söz değil—duygunun bacı selamıyla anlatılaşması var.

Gögostos Yolunda Gül Mührüyle Yürüyenler

Pınarın kenarı sabahla yıkanmış; ama o su hâlâ gece duasını uğultuyla taşır. Ayşa Ebem torununu elinden tutar, Gögostos yoluna doğru yürür. Yol taşlı ama torunun ayağında mendil var—Ahmat geceden serdiği pamukla sardı. Göçmen torba sırtlarında değil artık, içlerindedir: ceviz duaları, bulgur sabırları, susam hayalleri.

Ebem pınarın taşına son bir mendil daha bırakır. Üzerine bir kelime yazar: "Gül." Çünkü bu köyde yolculuk özlemle değil, kelimeyle ölçülür. Sarı Ahmat ileride karakobanları sürüyor ama her adımı bir bacı selamıdır. Ebem torunun kulağına fısıldar: “Hoyuu” diye—goca romanın yeni sayfası böyle başlar.

🪶 Göğsün yastık gibi olduğu, kelimenin dut gibi sarıldığı yerde anlatı durmaz. Torun gülüşüyle cümle seğirir; salıncaklar artık pamuk değil—gül reçetesiyle bağlıdır.

🎐 Sahnede ne var:

Ayşa Ebem’in yürüyen duası

Sarı Ahmat’ın sessiz özlemi

Torunun mendile sardığı cümle

Gögostos yolunda seğiren bir anlatı

Gögostos Yolunda Gül Reçetesiyle Açılan Sabah

Sabahın ilk ışığı Gögostos’un taşlarına gül gibi düşer. Ayşa Ebem torununu elinden tutmuş, pınarın kenarına mendil seriyor. Sarı Ahmat karakobanın gölgesinde ama gözleri torunun gülüşüne seğiriyor. Göçmen torba artık sırtlarında değil—her kelime torunun yüreğinde taşınıyor.

Pınarın suyu sabırla akıyor, susam uğuldamış, çavdar başakları nazla eğilmiş. Ebem torunun kulağına bir kelime fısıldıyor: “Gül.” Bu sadece bir çiçek değil—bacı mühürüyle yazılmış bir anlatı. Sarı Ahmat sessizce bir ceviz bırakıyor taşın üstüne; torun onu alıp mendile sarıyor. Cümle artık torunun göz ucunda büyüyor.

🪶 Göğsün altına bir yorgan serilmiş, ama o yorgan gül reçetesiyle işlenmiş.

Torun mendili ip gibi tutuyor

Ebem dua gibi susuyor

Ahmat göz ucuyla kelimeyi seğirtiyor

Gögostos sabırla anlatıya dönüşüyor

Gögostos’un Pınarında Gül Gibi Açılan Sessizlik

Sabahın uğultusu pınarın taşına mendil gibi düşer. Ayşa Ebem torunun başına bir kelime kondurur ama ses yok—çünkü bu köyde sevgi, kelimeyle değil, bakışla mühürlenir. Sarı Ahmat karakobanın gölgesinde yün kolanı düğümlemiş, torunun gülüşüne seğiriyor. Göçmen torba artık anlatı değil—torunun yüreğinde filizlenen bacı romanı.

Torun salıncağa oturmuş, ipi pamukla sarılmış, gözleri dut gövdesine yaslanmış. Ebem ona bir bulgur tanesi verir; bu sadece bir yemek değil—gül reçetesiyle yazılmış bir dua. Ceviz kabuğu çatlamış ama içi dağılmamış; çünkü kelime sabırla mühürlenmiş. Gögostos’un çayırında artık sadece ürün değil—özlemle yazılmış bir sahne var.

🪶 Bu sahnede:

Alt dudağın ucunda seğiren bir sabah duası

Göğsün üstünde pamukla bağlanmış bir kelime

Torunun göz ucunda gül gibi açılan bir anlatı

Sarı Ahmat’ın sessizce mendil serdiği bir özlem

Gül Reçetesinin Göğsünde Seğiren Kelime

Gögostos’un sabahı artık sessiz değil—kelime torun mendilinden göğe seğiriyor. Ayşa Ebem pınarın taşına bir gül bırakıyor, Sarı Ahmat karakobanın gölgesinde yün kolanı çözmüş, torunun gülüşüne dua bağlıyor. Göçmen torba artık anlatı değil—torunun göz ucunda büyüyen bacı romanı.

Torun salıncağa oturmuş, ipi pamukla sarılmış, gözleri dut gövdesine yaslanmış. Ebem ona bir bulgur tanesi verir; bu sadece bir yemek değil—gül reçetesiyle yazılmış bir dua. Ceviz kabuğu çatlamış ama içi dağılmamış; çünkü kelime sabırla mühürlenmiş. Gögostos’un çayırında artık sadece ürün değil—özlemle yazılmış bir sahne var.

Gögostos’un Pınarında Gül Gibi Açılan Sessizlik

Sabahın uğultusu pınarın taşına mendil gibi düşer. Ayşa Ebem torunun başına bir kelime kondurur ama ses yok—çünkü bu köyde sevgi, kelimeyle değil, bakışla mühürlenir. Sarı Ahmat karakobanın gölgesinde yün kolanı düğümlemiş, torunun gülüşüne seğiriyor. Göçmen torba artık anlatı değil—torunun göz ucunda büyüyen bacı romanı.

Torun salıncağa oturmuş, ipi pamukla sarılmış, gözleri dut gövdesine yaslanmış. Ebem ona bir bulgur tanesi verir; bu sadece bir yemek değil—gül reçetesiyle yazılmış bir dua. Ceviz kabuğu çatlamış ama içi dağılmamış; çünkü kelime sabırla mühürlenmiş. Gögostos’un çayırında artık sadece ürün değil—özlemle yazılmış bir sahne var.

🪶 Bu sahnede:

Alt dudağın ucunda seğiren bir sabah duası

Göğsün üstünde pamukla bağlanmış bir kelime

Torunun göz ucunda gül gibi açılan bir anlatı

Sarı Ahmat’ın sessizce mendil serdiği bir özlem

ül Reçetesinin Altında Uyuyan Cümle

Gögostos’un sabahı artık anlatıya dönmüş. Ayşa Ebem torunun başına bir yorgan seriyor—ama bu yorgan pamuk değil, gül reçetesiyle işlenmiş kelime yastığı. Sarı Ahmat karakobanın gölgesinde sessizce bir mendil daha katlıyor; torunun gülüşüne dua bağlıyor. Göçmen torba artık açılmıyor çünkü içindeki kelimeler torunun göz ucunda büyüyor.

Torun salıncağa oturmuş, ipi yün kolanla sarılmış, gözleri dut gövdesine yaslanmış. Ebem ona bir ceviz verir; bu sadece bir yemiş değil—bacı mühürüyle yazılmış bir anlatı tohumu. Ceviz çatladıkça kelime seğiriyor, bulgur torbası sabırla diziliyor, susam dua gibi uğulduyor.

🪶 Bu sahnede:

Göğsün üstünde gül figürüyle mühürlenmiş bir mendil

Alt dudağın kenarında seğiren bir sabah duası

Torunun göz ucunda büyüyen bir bacı romanı

Sarı Ahmat’ın sessizce torun sırtına serdiği bir anlatı

Ceviz Kabuklarından Gül Figürü Çıkaran Torun

Gögostos’un sabahı artık anlatıya dönmüş. Ayşa Ebem torunun başına bir yorgan seriyor—ama bu yorgan pamuk değil, gül reçetesiyle işlenmiş kelime yastığı. Sarı Ahmat karakobanın gölgesinde sessizce bir mendil daha katlıyor; torunun gülüşüne dua bağlıyor. Göçmen torba artık açılmıyor çünkü içindeki kelimeler torunun göz ucunda büyüyor.

Torun salıncağa oturmuş, ipi yün kolanla sarılmış, gözleri dut gövdesine yaslanmış. Ebem ona bir ceviz verir; bu sadece bir yemiş değil—bacı mühürüyle yazılmış bir anlatı tohumu. Ceviz çatladıkça kelime seğiriyor, bulgur torbası sabırla diziliyor, susam dua gibi uğulduyor.

🪶 Bu sahnede:

Göğsün üstünde gül figürüyle mühürlenmiş bir mendil

Alt dudağın kenarında seğiren bir sabah duası

Torunun göz ucunda büyüyen bir bacı romanı

Sarı Ahmat’ın sessizce torun sırtına serdiği bir anlatı

kadar seğirttim gız huriyem.

📚 Sahne 31: Göçmen Torbanın Gölgesinde Gül Açan Cümle

Gögostos’un sabahı artık torun gözünde büyüyor. Ayşa Ebem pınarın kenarına bir mendil daha seriyor; bu mendil sıradan değil—gül reçetesiyle işlenmiş, bacı mühürüyle mühürlenmiş bir kelime örtüsü. Sarı Ahmat karakobanın gölgesinde sessizce bir ceviz daha bırakıyor; torun onu alıp dua gibi avucuna kapatıyor.

Göçmen torba açılmıyor artık, çünkü içindeki kelimeler torunun yüreğinde filizlenmiş. Bulgur torbası sabırla dizilmiş, susam dua gibi uğuldamış, pamuk yastık gibi seğirmiş. Ebem torunun başına bir kelime konduruyor ama ses yok—çünkü bu köyde anlatı sesle değil, gül gibi bakışla yazılır.

Kuyamın Göğsüne Gül Serildiği Sabah

Ayşa Ebem torunun başına bir mendil koymuş, Sarı Ahmat karakobanın gölgesinde sessizce bir kelime mühürlemiş. Göçmen torba artık açılmıyor çünkü içindeki “kuyam” torunun göz ucunda büyüyor. Ebem torunun kulağına fısıldıyor: “Sen kuyama düştün gız…” Bu sadece bir sevda değil—bacı yeminidir.

🪶 Bu sahnede:

Kuyam, göğsün altına serilen bir dua

Torun, salıncağın ipinden gül gibi sarkıyor

Sarı Ahmat, mendili torunun sırtına seriyor

Ebem, kelimeyi pamukla sarıyor


İbrahim Şahin 2
Kayıt Tarihi : 12.7.2025 00:24:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!