Vazo kırıldı. İntizar edince ayna ve gölün dalgın
yakamozları. Sonra köpek ulumaları rüzgarlı kıyıların
çehresine donuk bir bakış gibi yapıştı. Şimdi
verir (mi) ellerini
porselen bulutlar ve o gri karmaşa (?)
Şu sefil kulemde (ha ben başlatmışım
ha onlar, ne fark eder)
söndüremedikten sonra bunca sözle
beslenen ölüm dengi yangını; arkalarından
bakıp bakıp söyledim
herkesin unuttuğu külrengi şarkımı
Belki sabahın serinliği vurmuş bir küçük parkta
gölgesi hayli deli bir söğüttüm de ben
kaçıp duruyordum tarazlanmış sesinden
yatağını ezberden bildiğim suların
(kesin olan bir şey vardı: hiçbir anafor
Toparlan gidiyoruz
Bir parça sitem koy yüreğe
Bir parça pişmanlık
Sorma
Hicranın mecraını sorma
önce yüzümü gerdim çarmıha
sonra tuzla yıkanmış resmimi
bu kara taşa
lanet olsun
saklasın aydınlık su kesimlerini
Bir şiir kaçağıyım ben
Ayaklarımda akan yollarda
Rüzgar tadında bir serüven
Rüzgar tadında bir serüven
Bir karanfil düşürür
vapurlar sabah başkalarını taşır karşıya
gülüşleri bir bardak sıcak çay
tırnakları yitik dudakları bıçaktır
gözleri pembe bir uykusuzluk gibi
körfezi erken görmekten usanmış
Bir bağçeden bir bağçeye geçmek
gibidir yüzünün o geniş huzurunda
kabul görmek. Âlemde yalnız ikimiz:
Sırrını zamana dökmüş kırık aynalarda
her düşten bir gerçek edinmek
1.
içimde çoğalan kadim sancı
tepelerde söze ersin
gül koymalı bu yaranın
kanayan arsız adını
yaramaz çocuk kalbim!
sen şimdi yüksekçe bir yerden bakıp kendine
(birer dizkanamasını andıran
ve kendilerini ancak akşam hüzünlerinde çağrıştıran)
şarkılar söyleyebilirsin:
kürdîli hicazkâr ya da acemaşîran
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!