Yalnızlığın sessizliğinde emir ihtiyacı duyuyordum
Gözlerimi kapatıp rafa koyacaktım ki,
Zaruri konuşmalar derin bakışlı hassasiyet oldu
İşte bu yüzden
Bir nispet dâhilinde eda ile yayılan kokunu duyarım
Ya Rab bana mı sınadın bühtan dünyayı
Oysa ben toprağa vermeyecektim zülfü dalgalımı
Şimdi sinemin ucundaki kanlı zalımı
Sarı çiğdemler içinde toprağa gömeceğim
Mahmur gözlüler yalnız bana mı kıldı harbini
Vakit gece yarısı
İstanbul suskun
Yummuş gözlerini karmaşaya
Ve çekmiş yorganını omuzlarına dek
Ve düşünmekte
Dün gece yaşadıklarını
O ki kavak ağaçlarının arasında
Bir söğüttü ayaklarını suya sokan
Adı irfan gibiydi
Elleri cebinde gezerdi
Duman grisiydi gözleri
Karardığında görecektin sen gözlerini
Adalet Kulesi ki
Henüz ismi koyulmamış bir kelebek
Mikelanj’ın tablolarında çizilmiş en güzel melek
Görüp âşık olmamak için kör olmak gerek
Padişah varınca sepetçiler kasrına
Her sevda avuçlarında yaralı bir okla
Mecburdur
Hırçın bir öpüşme celsesine
Lakin
Yumruğumun içindeki
Kâbus dolu rüyalarda betimlenmiş
Hiç anlamadım
Nasıl içine sindirdiğini
İki bisküvi arasına
Hapsedilmeyi
2005
Bir hüzün tepesi burmuş yüzümü
Yıkadım yıkadım çıkmadı
"Umurumda mı? " bakışları
Hâlbuki
Sözlerinin yakasını öpmüştüm
Zaten o tetiği çeken sözleriydi
Hayata duyduğum bıkkınlıktın sen
Sen gidince o geldi
İzah edemediğim tavırlarımdın sen
Şimdi yoksun ve yoklar
Şu an gözümde isminin ateşi tüterken
Hayat hakkı tanınmayan gök mavisi düşlerimde
Mumlanmış gözlerim sönmek üzere
Diri diri girerken kancalar beynime
Koyu bir ateş çıkar gölgenden seherde
Kurbanlar mazmun gibi çırpınırken yeminle
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!