Çileden doğan bir aşkın hikayesi bu.
Olmazları olmayanlar bunu bilemez. Ama bilmeyenler, ne kadar aşk kaybettiklerini de bilemez.
Aşkın acısının verdiği hazzı hiçbir varlık veremez.
İnsanı bir lokma ekmekle, bir yudum suyla da yaşatabilen şeyin adıdır kendisi.
Geriye kalan açlığınızı doldurabilirsiniz yoklukla.
Eski zamanların yeni zamanları doğurduğu bugünlerde, aslında aşkın kendisi de bir yerlere sığdıramıyor kendini.
Alışık olmadığı bir coğrafyada, başka sularda yüzen bir balık gibi ürkek ve telaşlı.
Hep bir geçmişe özlem, hep bir boynu büküklük, hep bir arkaya bakış çabasının kendisi…
Yüzyıllardır süren bu serüven, en yozlaşmış dönemini yaşıyor fikrimce.
Temsilse söz, aşk üzerinde hiçbir hesabın yapılamayacağı; bulanık suların asla onun yüzünü yıkayamayacağı ve şüphe götürülmez bir tavrının olduğunu kabul edersek, dönemin aymazlığıyla çelişmez mi?
Kendinden bile eskidir aşkın imzası.
Aslında yarım kaldıkça büyüyen, tamamlandıkça devleşen aşkın altında küçük, ufacık vücutlarız.
Ama onun daha çok kalpledir olayı.
Kalbini nereye koyduğun ya da nerede bıraktığınla ilgilenir aşk.
Aşkta zaman kavramı yoktur.
Çünkü bütün zamanları yutan bir devdir aşk.
Bu yüzden hep toktur, bu yüzden hep güçlüdür.
Onu aldatamazsın küçük oyunlarla.
O sensindir, sense çoktan o olmuşsundur.
Kumaşı vardır ama çok çeşitlidir; bazen beyaz bir kefende bile yerini alır aşk.
Gidenle gider, kalanla kalır; su akıp yolunu buldurandır aşk.
O tenindedir, o her hücrendedir.
Kendi ellerinle beslersin, uyutursun uykusu gelince; kanasıya verirsin suyunu.
Aşk, acıkan hem de doyurandır.
Masaldır; kulağında hep kalacak, şarkıdır o boşluğu dolduracak.
Belki bir dalgınlık, belki de bir yanılsamadır ama kandırmayandır.
Varsa var, yoksa yok olandır aşk.
Arası olmayan, idare yoluna gidilecek bir zaman hatası değildir.
Çocukluğuna götüren, çocukken büyüten; arkanı döndüğünde çoktan önüne geçendir aşk.
Emek varsa veren, başkasının ektiğini bile sınamak için sana biçtiren eski bir ustadır aşk.
Küçük yaşadıkça büyüten, büyük yaşayanlara ödeten; sınamasıyla meşhur hafızdır aşk.
Bin dilde de sızlatan, sızlattıkça aratan; bulunmadıkça varılan o kutsal emanetin adıdır aşk.
Herhangi bir ana ışınlayan; bir taştan, bir ağaçtan, bir yağmurdan, bir sonbahardan arta kalan anların adıdır aşk.
Yol uzun olsa da tanıdık bir notayla elini uzatan, uzakları yakınlaştıran, merhametli bir ana gibi sarılan kolun sıcaklığıdır aşk.
Beyazın solukluğu kadar mavinin cüretkarlığıdır.
Her gece olmayı bekleyen yıldız kadar sabırlı, doğmayı bekleyen bir bebeğin azmi kadar acelecidir.
Kâğıt bir geminin sureti, demir yığını bir trenin kendine olan ağırlığıdır aşk.
Kirlilikler içinde karın beyazı, pamuğun yumuşaklığıdır kendisi.
Yakasına yapışılmayacak suçlar kadar hafif ama müebbete gık çıkarmayacak kadar yüreklidir aşk.
Saman kâğıtlarda kalmış şiir başlıkları kadar hüzünlü, yarının kulağını çekecek kadar akıllıdır.
Düşlerde ağlayan taraf yanı başındaysa, ne kadar sarılsan az taraftır aşk.
Bir kahvehane köşesinde ıstakaya dizilmiş taşlar kadar düzenli ama bir çırpıda yerle yeksan edecek kadar bozguncudur aşk.
Kayıt Tarihi : 31.10.2025 18:52:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.



Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!