Bir ömrü nasıl sığdırdık istiridye kabuğuna,
Kaplumbağa sırtında
Geçti yıllar
Zulüm çemberinde
Hangi dağa tırmansak
Ayağımızın altında sehpa,
Geçiyoruz insan tarlasından
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Devamını Oku
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Sn. Nafta Lin,
'Ve evet Selçuk Bekar “biz ayrı dünyaların insanlarıyız”'
Sonsuz teşekkürler :)
Arsız bir isyan demleniyor sağ yanımda
Ölümü kucaklamalıyım artık
Çeçenya göklerinden çekilirken mavi ter,
Türk milliyetçiliğini anlatmak istiyor.Sağ yanım''la 'sağcıyım' demek istemiş bana göre....Ayrıca şiirin final kısmında ''Cırpınırdı Karadeniz''türküsünden hareketle,ölmeden amaca ulaşmayı ümit etmiş.O türkü yü bilen bu şiiri daha iyi analiz eder diye düşünmekteyim.
Umutla umudu beklemek,sabırla zikir dokumak....
Çoşkuyu ve heyacanı güzel aktarmış şair.Fakat serbest şiirlerin kısa olanı makbuldür bana göre....''Az sözle çok şey anlatma''felsefesiyle yazılan aynı zamanda nesirden farklı olan şiirler tercihimdir.
Şiirin ve şârin belli olgunluğa erişmesi için ister divân edebiyatı olsun ister halk edebiyatı olsun belli erişkinliğe ulaşılmadan kaliteli eserler vücuda getirilemeyeceğini vurgulamış Sayın Erlaçin.Ya da ben öyle anladım.bu düşünceye kesinlikle katılıyorum.
Eskiyi ve yeniyi analiz ederek,kendi uslubunu şairin bulması zaman alır düşüncesindeyim.
Bu kıymetli bilgiler için kendisine teşekkür ediyorum.Saygılarımla....
umudun ellerinden tutup karanlığın haramilerine kafa tutaarak şiire sancılanmak gibi birşeydir yaşam... ve en çok da tam ipin koptuğu yerde kırlangıcın kanadından sorgular sağarak araf'a yağma seferidir anlam! farklıydı ve zengin bir anlatımdı... kutladım...
100 üzerinden 64 puan.
güzel, üstadı kutluyorum
Günün yorumlarını okuyunca farklı bir platformda hissettim kendimi. Şiir adına ciddi sözlerin söylendiği bir paneldeymiş gibi… Selçuk Bey’in dünkü sorgulaması kafama takılmıştı zaten. Duyguların gelişigüzel kâğıda dökülmesi ve her karalama şiir midir? Ya da “şiir gibi konuşmak” yeterli midir? Değildir elbette. Ama bunu kime ve nasıl anlatacaksınız? Böyle şeyler ders gibi verilmez ki. Anlamak için çok okumuş olmak; yıllarca okumuş, yıllarca yazmış olmak lazım. Bilgiyi veren ile alan arasındaki birikim farkı bir uçurumsa eğer, alışveriş doğru dürüst yapılamaz. Kısacası biri derdini anlatamaz, diğeri zaten kavrama kapasitesine sahip değildir. Bu nedenle anlayamaz… Ayrıca zaman zaman geleneksel kalıplarda çalışanlarla serbestçiler arasında birbirine tepeden bakan, bir diğerini küçümseyen tavırlar görüyorum. Yanlış ve altyapı eksikliğinden kaynaklanan üzücü bir durum bu…
Şükrü Özmen doğru bir teşhiste bulunmuş ve demiş ki;
“Aruz, hece ve diğer şiir usulleri deyim yerindeyse ciddi bir tedrisat (şifahi ya da yazılı) gerektirir.”
Bundan sonrası için bir açıklama yapmak gerekiyor sanırım;
“Serbest yazmalarda buna pek gerek olduğunu sanmıyorum. Bir kaç örnek incelenip durumu kurtaracak kadar 'şair' olunabilir” diye eklemiş Şükrü. Yanlış anlaşılmalara sebep olmamak için bir ekleme yapmalıyım dedim…
Olunmaz elbette Şükrü. Olunursa da “mış gibi” yapılarak “şair” olunur. Aslında, sen de “şair” sözcüğünü tırnak içine alarak benim gelmek istediğim noktayı vurgulamışsın. Ancak bu ifadeyi tersten okuyan biri hemen serbestçi olabileceğini düşünsün istemedim.
Örneğin şiir âlemi beni serbestçi bir şiir emekçisi olarak bilir. (“Şair demiyorum çünkü biz şiir emekçileri ve hatta öğrencileri bu sıfatı kendimize yakıştırmaktan ar duyarız. Yapana da “edep ya hu!” deriz.) Neyse konumuza dönelim. 1963’ten beri yazarım. İlk çalışmam 1964’te yayımlandı. Serbest yazmaya çalışırken geçtiğim eğitimi bir ben bilirim. Divan’ın, aruzun, hecenin tozunu attırdılar bana! Hem okulda, hem evde... Babam, 1930’lu yıllarda kitabı yayımlanmış hececi bir şairdi ve aruz’a hakkıyla vakıftı. (Arif Nihat Asya’nın öğrencisiydi.) O devirde Divan edebiyatın içinden geçmeden, Yunus’u kavramadan, Şeyh Galib’i, Hâşim’i çözmeden, halk ozanlarını, Âşıkları açımlamadan, yabancı şiiri tanımadan şiir mi yazdırırlardı adama?
İlber Ortaylı “eski yazı bilmeden tarih yazılmaz “der. İşte aynen öyle…
Kanaatimce, eski şiir bilinmeden yenisi yazılamaz.
Buna eski dil de dâhil… Bu konuda oldukça iyi bir eğitim almış olmama rağmen, her evimde birkaç adet Osmanlıca-Türkçe sözlük vardır. Halen sıkça onlara başvururum. Demek ki öğrenmenin sonu yok…
Buraya kadarı altyapının olmazsa olmazı, yani bilgi ile ilgiliydi. Bir de okuma faslı var. Hep eski şiir okunursa yeni şiir yazılamaz. Hep “70”lerin şiiri okunursa “70”li şairlerin bir kopyası gibi yazılır. Onları önemsemediğim düşünülmesin sakın. Şiir orada takılır kalır demek istiyorum. Hep yeraltı okunursa yeraltına öykünülür. Hep felsefi şiirler okunursa felsefe topalı çalışmalar çıkar ortaya. Hep aşk şiirleri okunursa ortalık “sen”li karalamalardan geçilmez… Kısacası diyorum ki eskiyi bilir ve özümserken yeni şiiri de tüm çeşitliliğiyle yakından izlemek, izlemenin ötesinde takipçisi olup didiklemek gerekir.
(Üçüncü etap ise okuduğunu anlamakla ilgili… Ama konuya burada girmeyeceğim. Kitaplarımda yeterince yazdım zaten.)
Kısacası yelpazenin bir tarafına bakmakla olmaz bu iş…
Şiir bilgisi bir bütündür.
Bunca deneyimden sonra “şair” olunur mu derseniz, onu bilemeyeceğim işte. Kalem yetenekle birleşmiş mi, birleşmemiş mi; şiir emekçisi yeteneğini kâğıda dökebilmiş mi, döktüğü iş kabul görmüş mü, ya da görecek mi; bunu ancak zaman gösterir.
Zamanın terazisi en adil olandır çünkü…
Sağlıcakla kalınız dostlar.
Muhteşem bir yazı.Ama şiir değil.
Selçuk Bekar hocamızın işaret ettiği hususlarda kalem oynatmak haddim değilse de şunu söylemeden geçemeyeceğim..şairin 'ah kimsenin vakti yok..durup ince şeyleri anlamaya' diye özetlediği bir hız ve dikkatsizlik çağında şairden ve şiirden de ne kadar incelik estetik sanat bekleyebiliriz bilmiyorum..kadim gelenekte -sanırım-bulunmayan serbest tarz şiir söylemek meselesi de zaten tam da bu hız dikkatsizlik ve özensizliğin bir sonucu olarak ortaya çıkmış olsa gerektir..zira aruz hece ve diğer şiir usullerinde deyim yerindeyse ciddi bir tedrisat (şifahi ya da yazılı) gerekirken..serbest yazmalara buna pek gerek olduğunu sanmıyorum..bir kaç örnek incelenip durumu kurtaracak kadar 'şair' olunabilir..
@..
Bu şiir ile ilgili 23 tane yorum bulunmakta