Özgürlüğe olan özlemle dört bir yana saçılan kısraklar.
Gecenin bir vakti kişnemeler ile
yattığım kanepenin çevresinde koşturuyorlardı.
Kimse demedi güneş açacak,
ben yine de inanmak istiyordum
pencere kenarında.
O akli dengesine yandığım.
Öyle zeki,
öyle kaçamak.
Ne bir insan da var böyle kaçmak,
ne bir yaratılmış varlıkta.
Yalansız sonbaharın,
son aşkı batmıştı pencere semadan.
Kafamın içi ise hücreler,
anılar nüksettirmek vaadiyle
dönmüştü yine sevkiyat görevinden.
Onun hayatına bir adam alması demek;
adamın gününün farklı doğmasını sağlamak demekti.
Güneş farklı doğardı her sabah.
Onun konuştuğu yerler,
büyük harflerle başlardı.
Dünya ilk durağıysa yaşamanın,
kolları ikinci şanstı, bir o kadar şanslı olana.
Ah tığ örgüsü örtüsü beyazlığı ellerinin içleri..
Köprücük kemikleri arasından yükselen boyunu..
Tanrının daha ne kadar güzel olabileceğinin önsözüydü.
Lakin, olmayan dinsel inançlarımla paraleldi yokluğu.
İrdeleme yapılamayan hikayelere ait değildi,
bu dünyanın gerçekliği,
ona uyum sağlıyordu elbet.
Kuşlar doluşurdu camına.
Papatya biterdi geçeceği yolda.
Sarmaşıklar, bir ona çelme takmazdı.
Derinliğimden dışarı akıyor yine.
Gerçekliğime karışıyor güzellik abidesi sanrıları.
Artık ayırt edebiliyordum.
Güneş açacak dedi, alt yazı ile biri.
–“Güneş açacak.”
İnanmaya devam etmek istiyordum.
Son gelseydi, içimde upte kalırdı söyleyemediğim.
Sustuğum kadar acıyan etim.
İğne bir oradan girer, bir oradan çıkardı.
Fakat dikişler ya yırtık,
ya bol gelir yeri iyileşemezdi.
Kahve koyardım zaman zaman yaşadığını hissedip.
Çiçekleri suladım.
Çay taze değil artık.
Kayıt Tarihi : 6.4.2023 21:35:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

ve illa ki açar güneş tüm olumsuzluklara rağmen
aslolan yaşama inadından ve kendimizden vazgeçmemek
TÜM YORUMLAR (2)